TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

“Otomotiv sektörü, Türkiye’nin gurur duyduğu bir noktada”

Ülkemizdeki tüm ticaret ve sanayi odalarıyla, ticaret borsalarının üst kuruluşu olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi için çalışmalar yapıyor. TOBB’un projelerini ve otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisindeki yerini dergimiz için yorumlayan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, güçlü bir otomotiv sektörü için inovasyonun ve yenilikçiliğin desteklenmesine vurgu yapıyor. Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisinde önemli bir ağırlığa ulaştığını söyleyen Hisarcıklıoğlu “Otomotiv sektörü, bundan sonrada, sanayimizin geleceği ve ülke ekonomimizin gelişimi bakımından son derece önemli olacak. Çünkü otomotiv sektörü sanayileşmenin tam merkezine oturan, bilgi üretme, istihdam yaratma, yan sektörleri besleme konusunda muazzam bir potansiyele sahip. Zaten bugün dünyanın bütün gelişmiş ekonomilerinin, otomotiv konusunda bir marka haline geldiğini görürsünüz” diyor.  

Öncelikle TOBB’un yapısı, amaç ve görevleri hakkında bilgi alabilir miyiz?

TOBB, ülkemizdeki tüm ticaret ve sanayi odaları ile ticaret borsalarının üst kuruluşudur. Ülke genelindeki tüm işletmeler Oda ve Borsaların üyesidir.

81 il ve 160 ilçede bulunan Oda ve Borsaların yanı sıra, reel sektörden mali sektöre kadar tüm sektörleri kapsayan 60 sektör kurulu vasıtasıyla da ekonominin tamamını kapsamaktayız.

Amacımız şirketler kesiminin iş ve yatırım yaptığı ortamın iyileştirilmesi, daha fazla müteşebbisin yetişmesi, yaşanan sıkıntıların kamu idaresi ile istişare edilerek çözüm önerilenin hazırlanması, çalışma standartlarının belirlenmesi, iş camiası içinde birliğin ve dayanışmanın sağlanmasıdır.

“Sanayi-ticaret-hizmet üretim hacmimiz artıyor”

1950’de kurulan TOBB, Türkiye’deki mesleki üst kuruluşların temsilcisi konumunda. TOBB’un Türkiye’deki misyonunu nasıl yorumluyorsunuz? Kuruluşunuzdan bu yana Türkiye’de neler gelişti ve değişti?

Misyonumuz Türkiye’de kuralların ve kurumların hakim olduğu, eşit şartlarda rekabete dayalı bir piyasa ekonomisinin tesis edilmesidir. TOBB tarihi, Anadolu sermayesinin geçirdiği evrelerin, gelişiminin ve yaratılan üretim kültürünün önemli bir göstergesidir.

Sanayinin ve yatırımların Anadolu’ya yayılmasına, Organize Sanayi Bölgeleri kurulması ve işletilmesiyle Anadolu’daki şehirlerin gelişmesine öncülük edilmiştir.

Yine bu süre zarfında Türkiye dış rekabete kapalı ve korumacı bir yapıdan bugünkü dışa açık, rekabete açık bir ekonomiye dönüşmüştür. 80’lerin başında sade 12 OSB bulunurken bugün 150’nin üzerinde. Artık Anadolu’da onlarca şehir milyar doların üzerinde ihracat yapabilir durumda.

Müteşebbislerimizin yurtdışında yatırımları ve makine parkları bulunuyor. İtalya ile Çin arasında en büyük sanayi üretim kapasitesi ve sanayi ihracatı bu topraklardan çıkıyor. Yurtdışı müteahhitlik, turizm ve karayolu taşımacılığında dünyada ilk sıralarda yer alıyoruz.

İş dünyamızdaki bu gelişmeye paralel olarak TOBB hem yurtiçinde hem yurtdışında müteşebbislerimizin sesi olmaya, onların daha iyi koşullarda iş yapabilmesine çalışıyor.

Yaptığımız bu çalışmalar sonucunda Türkiye hem iş yapma ortamında hem de lojistik endeksinde üst sıralara tırmanmaktadır. Böylece faaliyet gösteren hem yerli ve yabancı sermayeli şirket sayısı hem de sanayi-ticaret-hizmet üretim hacmimiz artıyor.

“İhracat yapan firmalarımız yılda 400 milyon lira tasarruf etti”

Yeni dönemde TOBB’un odaklandığı alanlar nelerdir? Bu doğrultuda gündeminizdeki proje ve çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Faaliyetlerimizi 3 ana konu üzerinde yoğunlaştırıyoruz; iş ortamının iyileştirilmesi, finansmana erişimin kuvvetlendirilmesi ve mesleki eğitimin güçlendirilmesi.

İş ortamının iyileştirilmesi çalışmaları kapsamında öncelikle şirketlerimizin lojistik sorunlarını çözüyoruz. Bu kapsamda ülkemizin kara gümrük kapılarının modernizasyonu projelerini üstlendik. Şu ana kadar 6 önemli kapının yenilenmesi tamamlandı.

12 kapıya yönelik projeler devam ediyor. Yenilenen kapılarda bekleme süreleri yarıya düşerken geçiş hacmi 4 katına çıktı. Bu sayede ihracat yapan firmalarımız yılda 400 milyon lira tasarruf ettiler.

Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonları (BALO) isimli diğer bir projemizle de Anadolu’nun her tarafından Avrupa’ya tarifeli konteyner treni seferleri düzenlenmeye başladı. Önceden böyle bir imkân yoktu. Tüm ticaret kara ve deniz yoluna yığılmıştı. Mal taşımacılığında demiryolunu kullanmıyorduk. Bundan böyle Avrupa’ya tarifeli konteyner treni seferleri olacak. Bu hem egzoz kirliliği ve de trafiğin azalması, hem de maliyet avantajı getirecek.

Finansmana erişim noktasında kurucusu olduğumuz ve halen Türkiye’de alanında tek kuruluş olan Kredi Garanti Fonu’nun sermayesini ve kurumsal yapısını kuvvetlendiriyoruz. Fon’un kapasitesi son 10 yılda 10 katına çıktı ve her yıl 3 bin Kobi’ye kefalet verir hale geldi.

KOBİ Girişim Sermayesi şirketi vasıtasıyla da girişim sermayesini Anadolu’ya yaymak istiyoruz. Çeşitli illerde kurmaya başladığımız iş geliştirme merkezleri (ABİGEM) ile Kobilere danışmanlık hizmeti sağlıyoruz. Bunun kapsamını da genişletmeyi planlıyoruz.

Mesleki eğitim konusunda ülkemizde bugüne kadar hayata geçirilen en büyük proje olan Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri’ni (UMEM) 81 ilde hayata geçirdik.

Önce şirketlerden istihdam taleplerini topladık, sonra bunlara uygun mesleki eğitimlerin verilmesini sağladık. Bugüne kadar 70 bin kişiye eğitim verdik. 50 bin kişiyi iş sahibi yaptık.

2015’teki risk unsurları

Türkiye ekonomisi açısından büyük önem taşıyan global ekonomik tabloyu ve 2014 beklentilerinizi paylaşır mısınız?

Dünyada yeni bir dönem başlıyor. Küresel kriz sonrasında ABD’nin başlattığı bol likidite sona eriyor. Dolayısıyla kolay para bulma ve harcama günleri bitiyor. ABD ekonomisi toparlanıyor. Ama Avrupa büyüme trendine giremiyor.

Bölünmüş siyasi yapı yüzünden gerekli ama zor ekonomik kararlar alınamıyor. En büyük ihracat ve yatırım pazarımız olduğundan bu durum bizi de olumsuz etkiliyor. Akdeniz ülkeleri borç krizinden şimdilik kurtuldular ama sorun devam ediyor. Kazanılan bu zaman zarfında kalıcı çözüm getirecek yapısal reformlar yapıp yapmayacakları henüz belli değil.

Çin’de daha dengeli bir sağlıklı büyüme ihtiyacı giderek ön plana çıkıyor. Mali sistemlerinde biriken sorunlar gelecek için endişe yaratıyor. Etrafımızdaki coğrafyadaki jeopolitik riskler ise artıyor. Ukrayna, Irak ve Suriye’deki olaylar hem ihracatımıza hem de enerji fiyatları açısından cari açığa ve enflasyona olumsuz yansıyor.

Özetle baktığımızda 2014, ABD hariç dünyanın kalanı için ülkemiz de dahil vasat bir yıl olarak değerlendirilebilir.

2015 için öngörüleriniz ve beklentileriniz nelerdir?

Dünyanın yeniden dengelenme süreci içinde. Ülkeler bir yandan işsizlik ve borç sorunu gibi global krizden kaynaklanan sorunlarla  boğuşmak zorunda. Diğer taraftan da geleceği düşünmek zorundalar, çünkü potansiyel büyüme kapasiteleri kriz nedeniyle küçüldü.  Artık geleceği tahmin etmek çok zorlaştı.

2015’te üç temel risk unsuru var. Birincisi aşırı düşük faizden kaynaklanıyor. Piyasa sermaye hareketi ile yüksek faiz veya getiri kovalıyor. Bu nedenle ekonomi politikasını yönetenler tedbirli olmalı, makro ihtiyati tedbirler etki edebileceği ortamlarda alınmalı.

İkinci risk unsuru jeopolitik riskler. Ukrayna sorunu bölgesel kalabilir belki, ama Ortadoğu sorununun  global sorunlar doğurma riski oldukça yüksek.

Üçüncü risk ise Euro Bölgesi’nde toparlanmanın durması ve resesyonun daha da yaygın ve güçlü hale gelmesi. Bu gerçekleşirse tüm dünya için büyük sorun olur. 

Dikkat edilmesi gereken bir nokta da, bankaların durumu büyük ölçüde düzeltilmiş de olsa, şirket ve hane halkının durumunun hala  çok zor olması. Bu nedenle yapısal reformlar ve örneğin altyapı yatırımları içeren yatırım hamleleri doğru bir politika seçimi olabilir.

“Yeni bir büyüme modeline ihtiyaç var”

Sizce Türkiye'nin rekabetçiliğinin artırılması, sanayi ve ticaretin iş hacminin geliştirilmesi için, öncelikle hangi konuların çözülmesi gerekiyor?

Ekonomide en önemli unsur bekleyişlerdir. İleriye yönelik beklentiler ne kadar iyi olursa tüketim ve yatırım o kadar olumlu etkilenir. Bu sene hem yurtiçi hem yurtdışı kaynaklı çok sayıda çalkantı yaşadık. Ayrıca iki önemli seçim oldu.

Bunlara rağmen ekonomide ciddi bir sıkıntı yaşamadıysak, makro temeller sağlam durumda demektir.  Öte yandan büyüme performansımıza baktığımızda yüzde 3-4 civarında büyüme temposu vasat bir görünüm veriyor.

Türkiye Avrupa ülkelerinden daha hızlı büyümekte ama rekabet içinde olduğu gelişen ekonomilerin gerisinde kalmaktadır. Bu vasat büyüme temposu 2023 hedeflerinin yakalanması için de yeterli değildir.

Son 30 yılda düşük teknolojili üretim yapısından orta teknoloji içeren bir yapıya dönüştük. Rahmetli Özal ile başlayan rekabete açık model ekonomimizi daha dinamik hale getirdi. Gümrük Birliği ile sanayimizin rekabet gücü arttı. 2002’den sonraki reformlar makro yapımızı daha sağlam ve güvenilir hale getirdi. 

Şimdi yeni bir atılım hamlesi gerekiyor. Zira son 5 yıldır kişi başı milli gelirimiz 10 bin dolarda takıldı kaldı. Ekonomiye yeni bir ivme kazandırıp, yüksek büyümeyi sürdürebilmeliyiz.  Ancak üretmek için cari açık veren, büyümek için borçlanan bir ülke olarak bunu başaramayız.

Yeni bir büyüme modeline ihtiyaç var. Yüksek seviyesini koruyan cari açık ve bunun finansmanının dış borçlanmaya dayalı olması, ekonominin tempo kazanmasını önlüyor. Yavaşlayan yapısal reformlara yeniden ivme kazandırmalıyız. Bekleyen çok sayıda reform adımı var.

Yapılması gereken, reel sektöre ağırlık vererek, üretim ve ihracatı milli mesele olarak algılamak ve artırmaktır. Üretim ve ihracat maliyetlerinin azaltılması, reel sektörün üzerindeki yüklerin indirilmesi, girdi maliyetlerinin makul seviyelere çekilmesi öncelikli hedeflerimiz olmalı.

Vergi reformunu, eğitim reformunu, yargı reformunu, kamu yönetimi reformunu, firmaların sağlıklı büyümelerine elverişi hale getirecek şekilde tasarlamak gerekiyor.  İşte bunlar yeni büyüme hikâyemizin başlangıcıdır.

2023 hedefi için neler düşünüyorsunuz?

Son açıklanan Orta Vadeli Program rakamları da gösteriyor. Bu gidişatla 2023 hedeflerine ulaşılması artık mümkün değil. Yeni bir reform programına ihtiyaç var. Ama bu program sadece tespit ve temennilerden oluşmamalı.

Yapılacak işler bir takvime bağlanmalı ve netleştirilmeli. Siyasi hesaplar yerine iktisadi ve bilimsel gerçekler ve gereklilikler ön plana çıkarılmalı. Bunlar yapılırsa bu hedeflere daha sonraki yıllarda ulaşmak mümkün olacaktır.

“Otomotiv sektörü, uluslararası alanda önemli bir rekabet gücüne ulaştı”

Otomotiv, Türkiye’nin önemli sektörlerinden birini oluşturuyor. Sizin sektör hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Türkiye ekonomisinde önemli bir ağırlığa ulaşmış olan otomotiv sektörü, istihdamda, üretimde ve ihracatta kendisini kanıtlamış ve ihracatta ilk sıraya yükselmiştir. Sektör hem ülkemizin ekonomik canlanmasına önemli katkılarda bulunmuş, hem de uluslararası alanda önemli bir rekabet gücüne ulaşmıştır. Dolayısıyla otomotiv sektörü bugün Türkiye’nin gurur duyduğu bir noktadadır.

Ülkemizdeki iki büyük yabancı otomotiv fabrikası, dünyadaki benzerleri arasında kalite yönünden ilk sırada yer almaktadır. Balkanlarda, aynı otomobilin Türkiye üretimli olanı, satın alma esnasında tercih nedeni olmaktadır.

Otomotiv sektörü, bundan sonrada, sanayimizin geleceği ve ülke ekonomimizin gelişimi bakımından son derece önemli olacak. Çünkü otomotiv sektörü sanayileşmenin tam merkezine oturan, bilgi üretme, istihdam yaratma, yan sektörleri besleme konusunda muazzam bir potansiyele sahiptir. Zaten bugün dünyanın bütün gelişmiş ekonomilerinin, otomotiv konusunda bir marka haline geldiğini görürsünüz.

“İnovasyon ve yenilikçilik desteklenmeli”

TOBB, otomotiv sektörünün sürdürülebilir rekabet gücüne yönelik politikaların geliştirilmesinde nasıl bir rol üstleniyor? Otomotiv sektörüne yönelik yaklaşımınızdan ve çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

Sanayileşmiş bir ülke olmak istiyorsak, oldukça önemli mesafe kaydettiğimiz otomotiv sektöründe, yakın vadede üretim üssü haline gelmemiz, orta vadedeyse kendi markamızı oluşturmamız gerekiyor. Bir otomobili üretmek için, yüksek teknolojili elektronik, mekanik ve tasarım çalışmalarının tamamına ihtiyaç var.

Dolayısıyla, otomotiv sektörümüzün bir bütün olarak, ülkemiz sanayisinin itici gücü olmasını sağlamanın yolu kümelenmedir. Aksi takdirde bir montaj ülkesi olarak kalmaya mahkûm oluruz.

Daha güçlü bir otomotiv sektörü için inovasyon ve yenilikçilik desteklenmeli.  Zira otomobil sanayinin temel dayanak noktasının yenilikçiliktir. Almanya'da otomobil sanayinde araştırma ve geliştirme alanında 80 bin kişi, toplamda ise 700 bin kişi çalışıyor. Yılın her gününde ortalama olarak 10 patent kayıt başvurusunda bulunuluyor.

Bunların hepsinin tek hedefi otomobili ürün olarak iyileştirmek.  Türkiye’de yenilikçiliği mutlaka teşvik etmek zorundayız. İşi nasıl geliştiririm diye başlamayan artık ayakta kalamaz.  

Yine bütün araştırmalar şunu gösteriyor, müşteriler satın alırken önce markaya sonra tasarıma bakıyorlar. İyi bir tasarımı olmayan ürünü markası dahi olsa satmak mümkün değil. Biz sanayiciler olarak bu endüstriyel tasarımın önemini biraz geç fark ettik. Şimdi daha hızlı yol almalıyız.

Elbette kamunun da atması gereken adımalar var. Vergiler bu kadar yüksekken iç pazara araba satmak kolay değil. İç pazar olamadan da sektörün büyümesi kolay değil.  Kamu alımları da sektöre destek olarak kullanılmalı. Bunun için dünyada benimsenen bir sistem olan “Kalkınma Temelli Kamu Satın Alma Politikası” uygulamalıyız.

Kamu alımlarında yabancı ürünlere kucak açtığımız için, “yabancı ülkelerin şirketlerini” destekliyoruz. Kamu alımlarında KOBİ’ler lehine düzenleme yapılmalı. Mevzuatta bazı hükümler var ama uygulaması zayıf. Benzer bir düzenleme de, ofset işlemlerine getirilmeli. Bu sayede milli sanayimiz için yeni iş ve teknoloji edinme imkânları doğacaktır.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next