Dünyanın ve Türkiye’nin Ekonomik Seyir Defteri Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Dünyanın ve Türkiye'nin ekonomik seyir defteri

Dünya ülkeleri, küresel sistemde meydana gelen tehlikeli gelişmeler ışığında kendilerine yeni rotalar çizerek “kriz” sürecinden başarıyla çıkmaya çalışıyor. Global krizden, ekonomik reformlar sayesinde fazla etkilenmeyen Türkiye ise yurt içinde ve yurt dışında oluşan “tehlike” sinyalleri karşısında çözüm arıyor. Türkiye'yi, orta ve uzun vadede nasıl bir ekonomik değişim beklediğini ekonomistlere sorduk.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM)Direktörü ve Radikal Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Seyfettin Gürsel

Uluslararası likidite bolluğu, hızlı ya da yavaş sona erecek

Dış dinamikler açısından iki kritik konu var: ABD Merkez Bankası'nın (FED) para politikası ve AB ekonomisinin gidişatı. İç dinamikler açısından ise tek bir kritik konu var: Yönetim sorunu. FED'in piyasaya çıkardığı 3,5 trilyon dolar eninde sonunda kısmen geri çekilecek. Ya Amerikan ekonomisi yeterince canlanacak ve FED aşırı gevşek para politikasını enflasyon

korkusuyla terk edecek ya da Amerikan ekonomisi yeterince canlanmadığı takdirde bile FED faizleri arttırmasa da para musluğunu yavaş yavaş kısacak. Sonuç olarak uluslararası likidite bolluğu, hızlı ya da yavaş sona erecek. Böyle bir gelişme Türkiye'yi cari açığını finanse etmekte zorlar. Cari açığın büyük bölümü halen kredi ve portföy yatırımları ile finanse ediliyor. Dolayısıyla kur üzerinde baskı gelecek birkaç yıl devam edecek. Yunanistan'da

reformlar zoraki devam ediyor ama 3. istikrar programının da diğer ikisi gibi başarısızlıkla son bulmasını bekliyorum.

Portekiz de istikrar programını götüremiyor. Büyük bir borç silme operasyonu kaçınılmaz duruyor, bunun için Alman seçimleri bekleniyor. Sonrasında da Almanların bu büyük

borç silme operasyonunu kabul edip etmeyecekleri beli değil. Fransa bütçe açığını düşürmekte zorlanıyor, İspanya da keza öyle. AB ekonomisinin daha uzun süre durgunlukta

debelenmesi muhtemel. Bu durum Türkiye'nin ihracatını sınırlıyor. Bu dış etkenler karşısında hükümet bocalamaya başladı. Sermaye çıkışlarını “faiz lobisinin” AK Parti iktidarına karşı kurduğu komplo ile açıklıyor. Komplo teorisi Merkez Bankası'nı esir aldı. Faiz politikasını kullanamaz hale geldi. Siyaset ise “başkanlık sistemi ısrarının” esiri durumunda. Barış süreci de başkanlık sistemine endekslenmiş durumda. Buna karşılık büyüme yüzde 3-4 arasına hapis olmuş durumda. Cari açık ise büyümenin yeniden iç talep odaklı hale gelmesiyle artışta. TL'nin yüzde 7-8 değer kaybı enflasyonu bir miktar daha yukarı itecek. Yüzde 5 hedefi yine uzaklaştı. AK Parti iktidarı 10 yıldan sonra ilk kez yönetememe sorunu ile karşı karşıya kalabilir.

Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu

Türkiye'de bankalar sağlam ve kamu dengeleri yerinde

ABD'de önce faiz indirimi sonra tahvil alımı ile başlayan süreç, gelişmekte olan bazı ülkelere Carry Trade (Düşük faiz oranlarına sahip olan para birimi cinsinden borçlanıp, yüksek faiz veren para birimi ile yatırım yaparak aradaki faiz farkı kadar kâr elde etme amacı güden yatırım stratejisi) aracılığı ile ciddi bir fon girişi sağladı. Bu ülkelerin finansa l piyasaları çok olumlu bir süreç geçirdi. Bu süreçte en pozitif etkilenen ülkeler bankaları sağlam, kamu dengeleri yerinde olan, temerrüt riski az ve büyüme hikayesi olan ülkeler oldu. Türkiye bu ülkelerden birisiydi ve çok pozitif etkilendi. Finansal piyasalarda her zaman olduğu gibi

aşırı bir şişkinlik de oluştu. Şimdi ABD'de tahvil alım programının azaltılmaya başlanacağı ve arkasından faiz (muhtemelen 2015 ile beraber) artırımlarının başlayacağı bir döneme giriyoruz. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerin pozitif etkilendiği dönemin sonuna geliyoruz. İçinde yaşadığımız dönemi o şişkinliğin alınmaya başladığı bir normalleşme dönemi olarak görmek lazım. Bir süre sonra piyasalar yeniden dengelenecektir. Piyasadan paranın

çekildiği değil sınırsız para arzının bittiği ve piyasaların biraz irrasyonel coşkunluktan rasyonel davranışa geçtiği bir süreçteyiz. Bu süreçte bankaları sağlam, kamu dengeleri

yerinde, çok yüksek dış açığı olmayan ve büyüme hikayesi olan ülkeler, muhtemelen daha çabuk toparlayacaktır.

İlk aşamada Türkiye'de enflasyon ve faizlerde bir miktar yükselme görmeye başladık. Bu süreç, büyüme hızında bir miktar ivme kaybına yol açabilir. Türkiye'de bankalar

sağlam ve kamu dengeleri yerinde. Bu artılarımız yerinde duruyor, cari açığa karşı yapısal reformların aralıksız sürdürülmesi ve büyüme hikayemizin devam etmesi gerekiyor. Bu açıdan politik ve jeopolitik istikrar çok önemli. Bu koşullar sağlanırsa sonbahar ayları ile beraber kamu harcamalarının da katkısıyla büyüme muhtemelen yüzde 4 hedefine yaklaşacaktır.

Kadir Has Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Mahfi Eğilmez

Gelişme yolundaki ekonomiler, şimdilerde krizin içine doğru çekiliyor

Küresel sistemde gerginlik, FED'in para politikasını biraz sıkılaştırmayı düşündüğünü açıklamasıyla başladı. FED'in bu aşamada yaptığı fiziksel bir değişim söz konusu değil, yalnızca ileriye dönük olarak verdiği bir mesaj var. Buna karşın rahat paraya alışmış bulunanlar için bu açıklama bile sıkıntı olarak algılanıyor ve piyasalarda gerginlik yaratıyor.

FED açıklamalarının hemen sonrasında Gezi Parkı eylemleri çıktı ve ülkeye yayıldı. Bu gelişmelerin sonucu olarak zaten FED açıklamalarının yarattığı etkiyle olumsuz algılama

sürecine girmiş olan piyasalar, daha da olumsuz hale geldi. Faizlerin yükseldiği bir ortamda hazinenin iç borçlanma maliyeti de ister istemez artacak. Bu görünümün sürmesi not artışına karşın hazinenin dış borçlanma maliyetini de olumsuz etkilemeye devam edecek. Türkiye'nin kredi risklerindeki yükselme bu maliyet artışının en belirgin göstergesi. Küresel krizi başlangıçta ve hatta devamında iyi atlatıyor görünen gelişme yolundaki ekonomiler,

şimdilerde krizin içine doğru çekiliyor. Türkiye'nin de bu anafora kapılması söz konusu. Krizdeki ABD ve AB, krizi para saçarak atlatmaya yöneldi. Bu likidite bolluğundan

en fazla gelişme yolundaki ekonomiler kazandı. Şimdilerde paraların geri çekilme dönemi geldi. Bu gelişmeden de en fazla gelişme yolundaki ekonomiler etkileniyor. TL, Mayıs ortasından bu yana (1 USD + 1 Euro) / 2) formülüyle hesaplanan kur sepetine yani rezerv paralara karşı önemli bir değer kaybı yaşadı. TL'de ortaya çıkan bu değer kaybı

ihracatımızda bir miktar artış getirebilir. Bu artış Avrupa ülkelerinden çok Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkelerine yönelik ihracatta ortaya çıkar. Çünkü bizimle birlikte paralarında değer kaybı yaşayan pek çok ülkenin yöneldiği pazarlar, ABD ve Avrupa pazarları olduğu için oralara ihracatı artırmak kolay olmayacak. Türkiye'nin geçen yıllarda ihracat pazarı çeşitlendirmesine gitmesinin yararı burada görülecek. Buna karşılık reel kesimin ağırlıklı olarak USD cinsinden önemli miktarda ve kısa vadeli borcu var. Bunların TL karşılığının artması ve faizlerin yükselmesi sonucu yenileme maliyetlerinin yükselmesi sıkıntı

yaratacak türden bir gelişme olarak karşımıza gelecek.

İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Durmuş Dündar

Türkiye, orta ve uzun vadede risklerini en aza indirmeyi başardı

Son dönemde ekonomide yaşananlar ve bazı makro ekonomik göstergelerdeki olumsuz

gelişmeler yurt içinden çok yurt dışı kaynaklı. Örneğin döviz kurlarındaki artış 2.18-2.20 oldu. Bu da gezinen sepet kurun aniden 2.24'e yükselmesinden kaynaklandı. Uluslararası para ve sermayeleri ile küresel ekonomideki kırılganlık FED Başkanı Ben Bernanke'nin ilk konuşması üzerine başladı. Küresel krizin üstesinden gelmek amacıyla ayda 85 milyar dolarlık tahvil alımından vazgeçebileceği kararı dünya piyasalarını derinden etkiledi. Özellikle de Türkiye dahil gelişmekte olan ülkeler ekonomileri yabancı yatırımcıların ülkelerini terk edeceği endişesiyle önlemler aldı. Buna rağmen paraları değer kaybetti, borsaları düştü ve sermaye ülkelerini terk aşamasına geldi. Dünyada bu gelişmeler güçlü ABD ekonomisini olumsuz etkiler yorumundan hareketle FED programın uygulanmasında

acele davranmayacağı mesajı vererek piyasaları rahatlattı.

Türkiye ekonomisi de bu süreçten etkilendi, Borsa İstanbul (BİST) düştü ve döviz kurları (Dolar ve Euro) yükseldi. Özellikle de doların 1.97'yi aşarak tarihi sınırı (1 Dolar- 2 TL) zorlaması nedeniyle Merkez Bankası, dolara müdahale alımları yaptı. Merkez son bir ayda 6.2 milyar daha döviz sattı. Ancak fazla etkili olamadı. Küresel ekonominin bir üyesi olarak Türkiye'deki dalgalanma, dünyada yeniden dengenin tesisiyle piyasalarımıza olumlu

yansıdı. Buna hükümetin ekonomi kurmayı bakanlarıyla yaptığı toplantıda alınan kararlar katkıda bulununca piyasa ve döviz kurlarında geriye (olumluya) dönüş başladı.

Türkiye ekonomisi güçlü finansal yapısı ve hızlı ekonomiye müdahale kararıyla orta ve uzun vadede risklerini en aza indirmeyi başardı diyebiliriz. Küresel alanda yeni ve tehlikeli

bir gelişme olmadığı takdirde Türkiye ekonomisi orta vadeli program hedeflerini gerçekleştirecek ve uzun vadede sorun yaşamayacaktır.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next