Prof. Dr. Melda Cinman Şimşek Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 
Otomotiv sektöründeki iletişim çalışmaları ekonomik büyümeye katkı sağlıyor

Günümüzün otomotiv dünyası hedef kitleye ulaşmak ve marka değerini artırmak için “reklam” ve “halkla ilişkiler” çalışmalarına ağırlık veriyor. ODD Gladyatörleri sektörde markaların iletişim çalışmalarını hızlandırırken çıtayı da yükseltiyor. Marmara Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtımı Öğretim Üyesi ve ODD Gladyatörleri 2012'nin jüri üyesi Prof. Dr. Melda Cinman Şimşek, reklam ve halkla ilişiler sektöründeki değişim-dönüşümü, öğrencilerini bu yeni dünyaya nasıl hazırladıklarını ve otomotiv sektörünün bu dünyada nasıl konumlandığını anlattı.

Marmara Üniversitesi ‘üniversite-sektör' işbirliğine nasıl bakıyor?

Üniversitemizin temellerinde ‘ticaret ve mesleki uygulama gayesi' vardır. Diğer bir deyişle, sanat için sanattan ziyade, piyasa için sanat anlayışına yakındır. Özetle, Marmara Üniversitesi'nin, ticaret ve sanayi dünyası ile işbirliğini tercih eden bir vizyona sahip olduğunu öne sürmek hatalı olmaz. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunları, çok başarılı basın mensupları, reklamcılar, halkla ilişkilerciler olarak otomotiv sektörüne hizmet vermişlerdir.

Bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Üniversite bünyesindeki her fakülte, kendi alanındaki çalışmalarla bu gayeye hizmet eder. Örneğin Güzel Sanatlar Fakültesi, endüstri tasarımı bölümünde yapılan tasarımlarla sanayiye hizmet ederken, Mühendislik Fakültesi teknolojik gelişmişlik düzeyine katkısıyla hizmet eder. Dekanlık yaptığım dönemlerde, diğer dekanların katılımıyla yapılan haftalık Yönetim Kurulu toplantılarında, diğer fakültelerde ne gibi çalışmalar yapıldığını öğreniyordum. Nanoteknoloji alanında yapılan çalışmalar gibi… Bunlar kuşkusuz sanayiye destek verecek bilginin üretimi mahiyetindedir. Biz İletişim Fakültesi mensupları olarak, medya gruplarıyla ve mensuplarıyla, reklam, halkla ilişkiler şirket ve dernekleriyle, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi gibi kuruluşlarla daima iletişim içinde olduk. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı olarak görev yaptığım yıllar boyunca, fakültede daima sektörden öğretim görevlilerinin ders vermesini sağlayarak, sektörle bilgi alışverişi içinde olmayı, öğrencileri bu sinerjiden yararlandırmayı seçmişimdir.

Üniversitelerin sektördeki değişim hızını yakalamakta güçlük çekiyor”

Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü olarak öğrencilerinizi iş dünyasına nasıl hazırlıyorsunuz? Mezun olan öğrencileriniz sektöre adım attıklarında hangi avantajlara sahip oluyor?

Bilindiği gibi yasalar, bizim gibi devlet üniversitelerinde çalışan akademik personelin, şirket ortağı olmasına, dışarıda öğretim üyeliği ve danışmanlık dışında bir görev yapmasına izin vermiyor. Dolayısıyla, akademisyenler, bilgileri kitaplardan alır, alanlarındaki sektörün iç işleyişini bilemezler. Bunun ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır. Örneğin, Reklamcılık bölümündeki bir öğretim üyesi, reklam dersi verir ama reklam şirketlerinde müşterilerin hangi atraksiyonlarla bağlandığını, işlerin ne gibi bir ücretle yapıldığını bilemez. Bu bilgileri sektörden almak zorundadır. Dolayısıyla, sektörden istifade etmek, bence zorunludur. Prof. Dr. Alaaddin Asna dışında, rahmetli Dr. Mehmet Turaç, İMAGE'ın CEO'su Canan Noyan, VİP Turizmin patroniçesi Yasemin Pirinççioğlu, MPR'ın başkanı Meral Saçkan, Fadile Paksoy gibi önemli isimler, benim dönemimde fakültemizde hocalık yaptılar. Ayrıca, 2004-2007 döneminde fakültede düzenlediğim Salı Konferansları'na, halkla ilişkiler, reklam ve medya sektöründen çok önemli isimler konuk konuşmacı olarak geldiler, bilgilerini öğrenci ve asistanlarımıza aktardılar. Sektördeki çok sayıdaki Marmara mensubu ve onların desteği de, sektöre atılan mezunlarımızın önemli avantajları arasında.

Genel bir değerlendirme yapmanızı istesek, üniversitelerde verilen eğitimin, değişen dünyadaki iş yapış şekilleriyle uyuştuğunu düşünüyor musunuz?

Dünya, özellikle son çeyrek yüzyılda çok hızlı değişti. SSCB, Yugoslavya gibi ülkeler dağıldı, Berlin Duvarı yıkıldı, Japonya'dan sonra Çin çok gelişti, kentleşme hızı arttı, küresel ekonomi çerçevesinde uluslararası ekonomik ilişkiler vazgeçilmez oldu. İnternet sayesinde iletişim çok gelişti. Medya şekil değiştirdi. Sosyal medya doğdu ve gelişti. Dünya siyasetinde demokratikleşme eğilimleri gözlendi. ABD'de bir siyah, devlet başkanlığı koltuğuna oturdu. Avrupa'da krizler baş gösterdi ve sosyal devlet anlayışında sarsıntılar oldu. Afrika çalkalanmaya devam etti, Arap baharı yaşandı. Bilgisayar teknolojisindeki değişim, siyasetten pazarlamaya, finanstan bilim dünyasına, her alanda çok büyük bir değişim yaşandı.

Üniversitelerin sektördeki değişim hızını yakalamakta güçlük çektiğini söyleyebilirim. Özellikle devlet üniversitelerindeki hantal yapı ve bürokratik engeller, bunun en büyük nedenleri arasında bence… Dünya dijital fotoğraf makinaya geçtiği halde, üniversitelerdeki fotoğraf bölümlerinde hala karanlık odalı sistemin devam etmekte olduğuna şahit olmuşumdur. Belki artık değişmiştir.

Peki sizce üniversiteler, akademisyenler değişime uyum sağlamak için ne tür çalışmalar yapmalı?

Bence yapılacak şey, öğretim üyelerini öncelikle yurtdışına eğitime, sonra da sektöre staja yollamaktır. İyi dil bilmek ve yurt dışındaki gelişmeleri takip edebilmek, sektöre tümüyle hakim olmak zorunlu olmalı… Halbuki, uygulama zorluğu nedeniyle, bırakın öğretim üye ve yardımcılarını, öğrencilerin bile staj zorunluluğu bugün kaldırılmış durumda. Öğretim elemanı seçiminde de “nitelik ve kalite”, “torpil”in önüne geçmeli. Ne yazık ki bu ülkede, “benim adamım-senin adamın” anlayışı dolayısıyla, torpil -veya tam tersi, elimine etme - meselesi engellenemiyor.

PR mesajını iletmeniz de yeterli değil, mesajın kabul edilmesini sağlamalısınız”

Halkla İlişkiler sektörü sizce son 10 yılda nasıl bir değişim ve dönüşüm süreci geçirdi?

Son 10 yılda iş dünyası çok gelişti. Çok sayıda yeni şirket ortaya çıktı ve halkla ilişkilere talep arttı. Diğer yandan iş daha da zorlaştı. Önceden, medyaya hakim olan, başarılı bir şekilde halkla ilişkiler işlerini yürütüyordu. Büyük bir reklam verenseniz, medyaya nazınız da geçiyordu. Bugünse, internet, yurttaş gazeteciliği, Facebook, Twitter gibi yeni olgular var. Kafası kızan, Twitter'a yazıyor örneğin. Bunu nasıl engelleyeceksiniz? Bu nedenle sosyal medya ajansları, bu ajanslara paralel çalışan hukukçular filan var artık. Bloglar, web, arama motorlarının olduğu bir ortamda halkla ilişkilerden beklentiler de arttı. Sihirli değnek aranıyor. Enformasyonun -ve tabii ki dezenformasyonun- çok yoğun olduğu bir ortamda, dikkati ve ilgiyi çekip, PR mesajını iletmeniz de yeterli değil. Mesajın kabul edilmesini ve neticede arzulanan davranışın oluşmasını sağlamak zorundasınız. Kolay iş değil.

Otomotiv sektöründe PR ve reklamın gelişimi

Türkiye'deki otomotiv sektörünü halkla ilişkiler / iletişim faaliyetleri açısından nasıl görüyorsunuz? Sizce halkla ilişkiler tarafında sektörün güçlü ve gelişmeye açık yönleri neler?

Otomotiv sektörü, halkla ilişkiler ve reklam alanlarında hep başarılıydı. Rahmetli babam British Petroleum (B.P) Vergi ve Kambiyo Grup Müdürü'ydü. Ünlü rallici rahmetli Ali Sipahi de B.P. de çalışırdı. Ben çocukken şirketin PR faaliyeti olarak Ali Sipahi ve şirket çalışanlarının kendi araçlarıyla katıldıkları bir ralli düzenlenmişti. Sonuçta otomotiv sektörü yakıt tüketir. Yakıt ve B.P. Castrol gibi diğer mamülleri pazarlamak için otomotiv sektörüyle ortak çalışmalısınız. O yıllarda henüz otomotiv sektöründe montaj sanayine bile geçilmemişti. Ne Anadol vardı ortalıkta ne Murat 124. Otomobiller yurt dışından gelirdi. Sayıca da azdı ve pahalıydı tabii. Ancak, güzel otomobillerdi. Rahmi Koç Müzesi'nde bazı örnekleri var. Piyasaya sürülen pek çok yeni üründe olduğu gibi, üst sosyal sınıfa hitap ediyorlardı. Dolayısıyla reklam çalışmaları, otomotivde kitlesel tüketime yönelik üretimle ve TV'nin yaygınlaşmasıyla başladı. Günde 11 liraya sloganını bizim kuşak unutmamıştır. Diğer deyişle, otomotivde reklamcılık, Anadol, Murat 124 gibi yerli otomobillerin üretimiyle gelişmeye başladı. Günümüzde otomotiv sektöründe reklam ve PR çok daha fazla gelişmiş durumda.

Türkiye'den ve/veya yurt dışından otomotiv sektöründe iletişim çalışmaları anlamında örnek olarak verebileceğiniz beğendiğiniz uygulamalar var mı?

PR açısından en güzel adımlar, sponsorluk ve sosyal sorumluluk projeleriyle atılır bence. Otomotiv sektöründe, reklamın daha ön planda olduğunu düşünüyorum. Bazı reklamlar özellikle hoşuma gidiyor. Doğal olarak, bir otomotiv reklamı, TV de başka, outdoorda başka, dergide başka, radyoda başka olacaktır. Bunları ODD mükemmel şekilde kategorize etmiş durumda. Cıngıl hoşunuza gider ve radyodakini beğenirsiniz de, TV'deki görüntü hoşunuza gitmeyebilir. Bazı reklamlarda slogan yani metin ağır basar, bazılarında görsellik… En iyilere zaten 2010'da ve 2011'de ödül verdik.

ODD Gladyatörleri 2012”nin de jüri üyelerinden birisiniz. Bu yılki çalışmalardan neler bekliyorsunuz? Bu çalışmalar otomotivin iletişim dünyasına nasıl yansıyor?

Çok güzel projeler geliyor. Bu yıl da pek çok yaratıcı çalışmanın önümüze geleceğine inanıyorum. İyi reklam, AIETA'yı yaratmalı. Yani: Awareness ( reklamı yapılanın farkına varılmalı), Interest (ilgi uyandırmalı), Evaluation (değerlendirilmeli), Trial (denenmeli), Adaption (benimsenmeli). Bilişsel ve duygusal düzeylerde tatmin gerçekleştikten sonra, davranışsal düzey olan satın alma davranışının gerçekleştirilmesine yönelik mesaj taşımalıdır. Otomobil kimliği yansıtan bir araçtır aslında. Giyim gibi, içinde yaşadığınız ev gibi… Önemli olan, hedef kitleyi mutlu edecek kimliksel buluşmayı sağlamak ve pazarlamak. Sektörü, Keynesyen bir bakışla, istihdamı sağlayan bir alan olarak değerlendiriyorum. Otomotiv sektöründe pazarlamaya katkı yapan iletişim çalışmaları, lastikten kaportaya, camdan, aküye pek çok sektörde istihdam ayartarak, ekonomik büyümeye katkı sağlar. Devlet de, vergiden kazanır.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next