TSKB Ekonomoik Araştırmalar Grup Yöneticisi Can Uz Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Türkiye doğru adımlarla 2018’de büyümesini sürdürecek

“2017’de küresel ekonomide somut bir toparlanma yaşandı. Küresel ticaret hacminde ve küresel büyümede tahminleri aşan rakamlar yüzleri güldürdü. Kuvvetlenen büyüme dinamiğinin 2018’e de taşınacağını öngörüyoruz. 2017’de piyasaların ısrarla fiyatlamaktan kaçındığı ABD enflasyonunun, bu ülkede 2018 yılı başında, vergi reformu yasası sonrasında belirgin bir şekilde kaygı yarattığını gözlemledik. Yaşanan sert düzeltme sonrasında piyasaların büyüme hikayesine tekrar sarılmasını bekliyoruz.

2017 yılının ekonomik anlamda olumlu geçmesi 2018 yılına bakışları daha iyimser bir hale getirdi. Diyalog köşemizin konuğu olan TSKB Ekonomik Araştırmalar Grup Yöneticisi Can Uz da geçen sene görülen büyüme dinamiğinin 2018 yılına taşınacağını umuyor. Ancak ithal fiyatları tarafında dolar bazındaki riskler nedeniyle geçen seneye nazaran daha yavaş bir büyüme bekliyor. “17,3 milyar TL tutarında teşvik içeren torba tasarı ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ile iyi bir hamle geldi, bunun sürdürülebilirliğini sağlayabilecek miyiz, sağlayamayacak mıyız? 2018’in büyüme hikayesini de bu soru yazacak” diyen Uz, Türkiye’nin 2018 yılında yüzde 4 - 4,5 potansiyel büyümesini çok istisnai negatif faktörler oluşmadığı sürece rahatlıkla erişilebilecek bir hedef olarak yorumluyor. Ekonomik risklerden korunmak ve büyümeyi desteklemek için Uz’un dikkat çektiği başlıklar arasında yeni istihdama gelir vergisi stopajı desteği, makine teçhizat alımlarında KDV istisnası gibi konuları kapsayan yaklaşık 17,3 milyar TL tutarında teşvik içeren torba tasarı ve yeni Kredi Garanti Fonu (KGF) var. Uz, KGF ikinci havuzunda yatırım kanalının olabildiğince açık ve destekleyici biçimde uygulanması gerektiğinin altını çiziyor. 2018 yılını yüzde 9-9,5 aralığında tamamlaması beklenen enflasyon için ise TCMB para politikasında sıkı bir duruş gerekiyor.

2018’de takip edilmesi gereken önemli beklentiler neler?

2017 yılında küresel ekonomide somut bir toparlanma yaşandı. Küresel ticaret hacminde ve küresel büyümede tahminleri aşan rakamlar yüzleri güldürdü. Kuvvetlenen büyüme dinamiğinin 2018 yılına da taşınmasını beklemekteyiz. 2017 yılında piyasaların ısrarla fiyatlamaktan kaçındığı ABD enflasyonunun, bu ülkede 2018 yılı başında geçen vergi reformu yasası sonrasında belirgin bir şekilde kaygı yarattığını gözlemledik. Sene başında ABD’den iki faiz artışı gerçekleştirmesini bekleyen piyasa artık üç artış bekleyen FED üye görüşüyle aynı noktaya gelmiş durumda. Yaşanan sert düzeltme sonrasında piyasaların büyüme hikayesine tekrar sarılmasını bekliyoruz.

2018 yılında küresel boyutta takip edilmesi gereken gelişmeler içinde her zaman olduğu gibi gelişmiş ülke merkez bankası aksiyonları ilk sırayı alacaktır. 2017 geneli ve 2018 sene başında hızla değer kazanan euro/dolar paritesinin yakından izlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, FED kadar Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) para politikası ve iletişim politikasındaki duruşu da belirleyici olacaktır. Bankacılık risklerini hafifleten İtalya yılın ilk yarısında genel seçime gidiyor. Vergi reformu ile moral kazanan Başkan Donald Trump için 6 Kasım’da yapılacak ABD yarı dönem seçimleri halktan güvenoyu testine dönüşecek. 50. maddeyi Mart 2017’de hayata geçiren İngiltere’de özellikle ticari konulardaki atalet Başbakan May’in konumunu sarsabilir.

2018 farklı neler getirecek?

Artık piyasalarda benzer ülke karşılaştırması yapılamayacak.  Gelişmiş ülkelerdeki ayrışma gelişmekte olan ülkeleri de ayrıştıracak. Türkiye'nin diğer gelişmekte olan ülkelerle (EM) aynı sepette olmayacağı bazı konular olacak. Ticarette Çin ile ilişkisine göre, para politikasında durumuna göre ülkeler ayrılacak. Hepimizin bir sepette olduğu günler 2018 itibariyle sona erdi. Herkesin kendi ülkesine uygun politika geliştirmesi gereken bir dönem. O yüzden kendi ekonomini anlamak çok daha önemli hale geliyor. Bu büyük bir zorluk yaratıyor ve rekabetçi olmayı gerektiriyor. 2018'in temel farklılıklarından biri bu olacak.   

Türkiye’nin ekonomik büyümesinin önünde ne tür engeller ve riskler görüyorsunuz? Bunları nasıl aşabiliriz?

Türkiye’de temel sorunlar sürdürülebilir büyüme, yüksek enflasyon ve artan cari açık. 2017 yılında teşviklerin de önemli bir katkısıyla büyüme ivme kazandı (2017 yılı için %7 civarında bir büyüme açıklanacağını tahmin etmekteyiz). Petrol fiyatları geçen yıl hızlı bir şekilde yükseldi. Fiyatların 65-70 dolarda dengeleneceği varsayımıyla gittiğimizde enerji harcamasında 6-6,5 milyar dolarlık bir artış olacağını düşünüyoruz. Ancak ithal fiyatları tarafında dolar bazında elbette risk var. Dolayısıyla 2018 yılında büyümenin bir miktar hız keseceğini öngörmekteyiz.

Öte yandan geçen yıl 16,5 milyar dolarlık altın ithalatı gerçekleştirildi. Bu TCMB'nin aldığı stratejik bir kararla da ilgiliydi; bankaların topladıkları hurda altın da ROM mekanizmasında değerlendirildi. Bu tutarda bir ithalat Türkiye ekonomisi için sürdürülebilir değil. TCMB'nin rezervlerini altın tarafında yükseltmesi stratejik bir karardır ama bu noktada açık pozisyonu artırıcı etkisi olacak. Bu tarafta biraz daha frene basılacağını düşünüyoruz.

Makine teçhizat teşvikleri, yerel üretim için önemli

Peki bu risklerden korunmanın yolu var mı?

Bu hususta yeni istihdama gelir vergisi stopajı desteği, makine teçhizat alımlarında KDV istisnası ve kısalan amortisman, yeni araç alımlarında kısmi ÖTV hurda indiriminin de aralarında yer aldığı yaklaşık 17,3 milyar TL tutarında teşvik içeren torba tasarıyı ve yeni KGF uygulamalarını önemli buluyoruz.

Kredi Garanti Fonu’nun ikinci havuzunda yatırım kanalının olabildiğince açık ve destekleyici biçimde temel bir unsur olarak kalması gerektiğini düşünüyoruz. İyi bir hamle geldi, bunun sürdürülebilirliğini sağlayabilecek miyiz sağlayamayacak mıyız? 2018’in büyüme hikayesini de bu yazacak. Türkiye’nin potansiyel büyümesini yüzde 4-4,5 olarak düşünüyorsak bunun çevresinde bir büyüme rakamı çok istisnai negatif faktörler oluşmadığı sürece rahatlıkla erişilebilecek bir hedef.

Seneyi %9-9,5 aralığında tamamlamasını beklediğimiz enflasyon ise TCMB para politikasında sıkı bir duruşu gerektirmekte. Cari açık tarafında, son bir sene içinde yaklaşık 14 milyar dolar artış söz konusu. Bu noktada 2017 yılında 2016 yılsonuna kıyasla 37 milyar dolar artış kaydeden ara malı/hammade ithalatı dikkat çekici durumda ve ara malı ikamesinin önemini göstermekte. Makine teçhizat tarafında yatırımları yükseltmek amacıyla getirilen teşviklerin bu malların yurtiçinde üretilmesine de hizmet eder boyutta olması ülkenin dış finansman ihtiyacını sınırlandırması yönüyle de önemli görülmektedir.

2018 için Türkiye ekonomisine dair öncü göstergeleri nasıl yorumluyorsunuz?

2017’de iktisadi aktivitede yaşanan canlılık, işgücü piyasasına yönelik teşviklerin de katkısıyla, beraberinde istihdam artışlarını getirdi. Bu durum 2018’de de özel tüketim harcamalarını desteklemeye devam edecek. Kapasite kullanım oranında kaydedilen yüksek seviyeler ile üçüncü çeyrekte yükselen yatırım talebinin 2018’e de taşınacağını düşünüyoruz. İşletme sermayesi tarafında yine KGF’nin etkin kullanımını (yaklaşık 140 milyar TL) göreceğiz. Ancak KGF momentumunun görece zayıflamasıyla kredi büyümesindeki ortalamaya dönme eğilimi iç talepteki büyüme hızını yavaşlatabilir. Kamu tüketimi de yeni yılda büyümeyi destekleyecek unsurlardan biri olacaktır.

Tskb Ekip haberi

Türk otomotiv sanayinin kaderini dönüşüme adaptasyon hızı belirleyecek

Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Ekonomik Araştırmalar tarafından hazırlanan “Sektörel Görünüm: Otomotiv Ana ve Yan Sanayi” raporu, otomotiv sektörünün net bir fotoğrafını çekiyor. İki ana başlıkta sektörü inceleyen raporda küresel bazda otomotiv sektörünün bir dönüşüm sürecinde olduğuna ve otomotiv sektörüne yön veren elektrifikasyon ve sürücüsüz araçlar trendlerine dikkat çekiyor. Otomotiv sektörünün SWOT analizi ile tamamlanan raporu hazırlayan ekip sektörle ilgili sorularımızı yanıtladı. Ekibe göre Türk otomotiv sanayicilerinin bu kapsamlı küresel dönüşüme adaptasyon hızı sektörün kaderini belirleyecek.

Sektörel Görünüm: Otomotiv Ana ve Yan Sanayi Ocak 2018 raporunuz oldukça kapsamlı bir rapor. Rapor verileri çerçevesinde otomotiv pazarı hakkında görüşlerinizi paylaşır mısınız?

İleri ve geri bağlantılarıyla birçok alt sektörü besleyen otomotiv pazarının, ÖTV, MTV gibi vergi düzenlemelerindeki değişimlere, kur- fiyat dalgalanmalarına ve ekonomik ve siyasi gelişmelerden etkilenen tüketici güvenine bağlı hassas yapısı, dalgalı bir seyir izlemesine neden oluyor. Özellikle bir araç fiyatının ağırlıklı kısmının vergilerden oluştuğu düşünüldüğünde politika yapıcıların kararlarının takip edilmesi pazarı etkileyen önemli bir unsur. 2017 yılı sonunda yaşanan yüzde 3’lük daralmayı yukarıdaki nedenlere bağlamak mümkün.

Yüksek araç parkı yaşı, ülke ekonomisinin son dönemlerdeki güçlü büyümesi, hurda teşviki, araçlardaki reel enflasyonun altında olduğu görülen fiyat artışları ve kültürel olarak araç satın alma eğilimin yüksek olmasının pazar büyümesini destekleyebileceğini düşünüyoruz. Ayrıca uzun vadede, paylaşım ekonomisi modellerinin gelişmesiyle ve ulaşım hizmetlerinde kalite rekabetinin artmasıyla beraber araç parkı yenilenmesinin de hızlanacağını söyleyebiliriz. Yine paylaşım ekonomisi olanaklarıyla beraber mevcut araç kullanıcılarının aynı maliyetlerle daha yeni araçları kullanmaya yöneleceği ve mevcutta araç kullanma imkânı olmayan kişilerin de düşen maliyetlerle beraber araç kullanmaya başlaması muhtemel.

Yan sanayi ürünlerinin birçoğuna yeni nesil araçlarda yer olmayacak

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Otomotiv sektörü, imalat sanayi üretimindeki önemli payı, yarattığı doğrudan ve dolaylı istihdam olanakları, sağladığı yüksek katma değerli ürünler ve dış ticaretteki payı ile Türkiye ekonomisinde stratejik bir yere sahip. Ayrıca, otomotiv sanayi, demir-çelik, metaller, petro-kimya, ulaştırma, inşaat gibi birçok diğer sektörle olan bağlantısı sebebiyle ülke ekonomisi için kritik önem taşımakta. Türkiye’nin en yüksek ihracat yapan sektörü olma özelliğini taşıyan otomotiv sektörü, geçen yıl 29 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirerek tüm zamanların rekorunu kırdı. Sektör araştırma geliştirme faaliyetlerine olan yatırımları ile de ön plana çıkıyor. 2017 yılı Aralık ayı itibari ile otomotiv endüstrisine ait toplam 111 Ar-Ge merkezi ve 10 tasarım merkezi bulunmakta. Doğrudan yabancı yatırımların ve teknoloji transferinin yoğun olduğu otomotiv sektöründe yerli markalı otomobilin de 2021 yılında trafiğe çıkması hedefleniyor.

Otomotiv endüstrisi çok kapsamlı bir dijital dönüşüm içerisinde. Çin başta olmak üzere devletlerin yaptığı düzenlemeler ve değişen tüketici talepleri ile elektrikli ve otonom araçların pazar payı her geçen gün artmakta. Türk otomotiv sanayicilerinin yaşanan bu kapsamlı dönüşüme adaptasyon hızı, yakın gelecekte sektördeki rekabetçilik güçlerini kaybetmemeleri ve daha da artırmaları adına büyük önem teşkil edecek. Şu anda kullanılan yan sanayi ürünlerinin pek çoğuna yeni nesil araçlarda gerek kalmayacak olması, yerli otomotiv yan sanayi firmalarının üretimde teknolojik dönüşüm yatırımlarını hızlandırması ihtiyacını beraberinde getirecek. Diğer taraftan da Brexit süreci, ABD’nin ticaret anlaşmalarından ayrılma isteği başta olmak üzere hükümetlerin korumacı politikalarının tüm dünyada yaygınlaşması Türkiye otomotiv sektörü ticaret yapısının da etkilenmesine sebep olacaktır.

TSKB Ekonomik Araştırmalar “Sektörel Görünüm: Otomotiv Ana ve Yan Sanayi” raporunu hazırlayan ekipte Cem Avcıoğlu, Cihan Urhan, Damla Özçelik, Enes Eryılmaz, İlke Özgüner, Şebnem Mermertaş ve Zümray Şentürk yer aldı.

 


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next