Koç Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Kamil Yılmaz

“2017 dünya ve ABD için sorunlu bir yıl olacak” 

Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, Türkiye’nin uzun yıllar sonra ilk kez durgunluk dönemine gireceğini söylüyor. Dünyada yüksek faiz dalgasının başlaması nedeniyle Türkiye’nin finansman sıkıntısı yaşamaya başlayacağını belirten Prof. Dr. Yılmaz, ülkede artan siyasi gerilim nedeniyle alınacak makro ekonomik önlemlerin de etkili olamayacağı kanısında. Yılmaz, Trump’ın izleyeceği politikaların da tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de etkileyeceğini ifade ederek “2017’nin ABD ve dünya için oldukça sorunlu bir yıl olma ihtimalinin arttığını düşünüyorum” diyor.

Türkiye’nin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Son yıllarda artan siyasal gerilimin ardından gelen başarısız darbe girişimi ekonomiyi olumsuz etkiledi. Darbe girişimi sonrasında artan terör saldırılarının yanı sıra uzlaşma oluşturulmadan gerçekleştirilmeye çalışılan anayasa değişikliği de ülkede toplumsal ve siyasi olarak bir gerginlik yaratıyor. Öte yandan, darbe girişiminin başarılı bir şekilde bertaraf edilmesi ne kadar önemliyse, darbe girişimini gerçekleştiren unsurların devletten temizlenmesiyle birlikte, devlet aygıtının en önemli unsurlarından olan silahlı kuvvetler, hukuk sistemi ve kolluk güçleri büyük güç ve prestij kaybına uğradı. Ortaya çıkan bu sosyal ve siyasal tablonun ekonomi üzerinde oluşturduğu baskı sonucunda 2016’nın ikinci yarısında ekonomide ciddi bir yavaşlama yaşandı.

- 2016 yılını Türkiye ekonomisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Büyüme hızı, istihdam, ihracat, cari açık, güven endeksleri gibi alanlar ışığında nasıl bir değerlendirme yapabilirsiniz?

Yukarıda açıkladığım nedenlerle 2016 yılı Türkiye için kötü geçti. Büyüme hızı düştü; 2016’nın 3. çeyreğinden sonra son çeyrekte de büyümenin negatif gelme ihtimali var. Bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda, küresel finans krizinden bu yana ilk defa Türkiye ekonomisi teknik anlamda durgunluğa girmiş olacak. Son iki çeyrekteki olumsuz performansın sonucu olarak 2016 büyüme hızının (revize rakamlarla) yüzde 2.5 civarında gerçekleşmesini bekliyorum. İç talepteki yavaşlama ve petrol fiyatlarındaki düşüş, ithalatta bir önceki yıla göre yüzde 5 civarında bir yavaşlamaya yol açarken, dış ticaret açığında yüzde 10’a yakın bir iyileşme yaşandı. Ancak turizm gelirlerindeki düşüş nedeniyle dış ticaret dengesindeki iyileşme, cari dengeye yansımadı. Aralık ayı verilerinin açıklanmasıyla 2016 sonunda cari açığın 2015 sonundaki seviyesine yakın, 33 milyar dolar civarında gerçekleştiğini göreceğiz. İşsizlik oranı son iki yılda yüzde 9.5’dan yüzde 11.5’a yükseldi. Artan terör olayları, düşen turist sayıları ve kötüleşen tüketici beklentileriyle birlikte özellikle hizmet sektörü istihdamının olumsuz etkilenmesi, işsizliğin 2016 sonunda yüzde 12’ye ulaşmasına yol açabilir.

Trump, dünyada dengeleri değiştirebilir

- Bu yılı bakarak ekonomimizi etkileyecek iç ve dış değişkenler neler olacak? Önümüzdeki süreçte FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın izleyeceği politikalar hakkında öngörülerinizi alabilir miyiz?

2017 Türkiye için çok zor bir yıl olacak. Bir yandan olağanüstü hal devam ederken bir taraftan da “her ne olursa olsun anayasa değişikliği yapılacak” şeklindeki hükümetin yaklaşımı, ülkedeki siyasi gerilimi artırıyor. Nisan ayında yapılması beklenen referandumda yeni anayasa teklifi nin halk tarafından kabul edilmesi durumunda içeride piyasaların bir süreliğine düzeltme yapmasını bekliyorum. Ancak dünya konjonktüründen kaynaklanan nedenlerle sermaye çıkışları, yılın ikinci yarısında devam edecektir. Öte yandan terörist saldırıların son haftalarda iyice yoğunlaşması 2017’de de benzer saldırıların devam edeceği yönündeki beklentiler, turizmi ve iç talebi olumsuz etkilemeye devam edecek. Kasım 2016 seçimlerinde ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın göreve başlamasıyla 2017’nin ABD ve dünya için oldukça sorunlu bir yıl olma ihtimalinin arttığını düşünüyorum. Trump kabinesini oluşturan kişileri birbirine bağlayan tek şey Trump tarafından göreve getirilmiş olmaları. Bu kişilerin daha önce birlikte çalışma deneyimlerinin olmaması, seçimlerde Rusya’nın dolaylı müdahalesi ve Rusya’nın elinde Donald Trump’a karşı kullanacak video kayıtlarının olduğu konusunda çıkan haberler, Trump başkanlığının ilk yılı için büyük bir zaaf olarak ortaya çıkıyor. Trump yönetiminin ilk yılında hem ekonomide hem de siyasette toplumun tepkisini çekecek yanlış kararlara imza atma ihtimali oldukça yüksek. Dış ilişkiler konusunda da oldukça tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir. Trump’ın korumacı politikalar uygulaması, Çin ile gerilimi arttırması da dünya ekonomisinde belirsizliği arttıracak. Trump’ın yaratacağı oynaklık ve belirsizlik olmasaydı, FED’in 2017’de üç ya da dört faiz arttırması söz konusuydu. Ancak bu belirsizlik nedeniyle bu sayı bir ya da ikide kalabilir. 2016 sonunda Avrupa ekonomisinden gelen haberler de ABD kadar olmasa da olumluydu. Ancak Avrupa’nın, 2017’de de ABD’den daha yavaş büyümesi bekleniyor. Avrupa Merkez Bankası (AMB) 2017’de parasal gevşemeyi sonlandırabilir ancak faiz artışlarına başlaması beklenmiyor.

Merkez Bankası bağımsız hareket edebilmeli

- Türkiye’deki döviz kurlarının durumu hakkındaki görüşlerinizi paylaşır mısınız?

TL’nin durumu hepimizin malumu… Bunun elbette ki önemli bir nedeni, son aylarda yayınlanan verilerin ABD ekonomisinin tam istihdam durumuna çok yakın olduğunu göstermesi ve bununla bağlantılı olarak FED’in 2017’de faiz artırımlarına devam edeceği yönündeki beklentinin güçlenmesi. Bu yüzden dolar birçok para birimine karşı ve dolayısıyla TL’ye karşı kasım ve aralıkta değer kazandı. Ancak yılbaşından sonra da TL’deki değer kaybının devam etmesi doğrudan Türkiye ekonomisiyle ilgili beklentilerin olumsuzlaşması ve Merkez Bankası’nın en önemli politika aracı olan faiz silahını kullanmasına izin verilmemesinin bir sonucu. Bu konuda bir değişiklik olması için hükümetin, bir an önce Merkez Bankası’nın politika bağımsızlığını tanıdığını açıklaması gerekiyor. Ancak hükümetin böyle bir açıklama yapması beklenmediği için önümüzdeki dönemde de Türk Lirası’nın spekülatif ataklara hedef olmaya devam etmesini bekliyorum. 2016’da çoğunlukla 1.05-1.10 bandında dalgalanan Euro/Dolar paritesinin 2017’de 1.00-1.10 bandında dalgalanacağını, yıl sonuna doğru paritenin bahsettiğim bandın alt limiti olan 1.0’e yakınsayacağını düşünüyorum.

- Cari açık azaldığında Türkiye’nin büyüyemediğini görüyoruz. Bu da sürekli konuşulan yapısal reformları akla getiriyor. Sizce ekonomimizin hangi yapısal reformlara ihtiyacı var?

Cari açık bir sebep değil, bir sonuç. Türkiye ekonomisinin değişmeyen özelliği büyümenin hemen hemen her dönemde iç talep kaynaklı olması. Ancak iç talepteki artış, ithalatta da artışa yol açtığı için hızlı büyüme ile birlikte artan cari açığı dışarıdan borçlanarak fi nanse etmek durumunda kalıyoruz. Dünyada faizlerin düşük olduğu, dolayısıyla sermayenin daha yüksek getiri için bizim gibi ülkelere aktığı dönemlerde dışarıdan bol bol borç bulabiliyoruz. Dolayısıyla ekonomimiz daha hızlı büyüyebiliyor ve cari açık artıyor. 2001 krizi sonrasında uygulanan makroekonomik yapısal reformlar sayesinde Türkiye’nin bir hikayesi vardı: Uyguladığı başarılı makro ekonomik kurumsal reformlarla yüksek bütçe açığını ve enfl asyonu kontrol altına alan, bankacılık sektörünü rehabilite eden ve dolayışıyla normalleşen Türkiye’nin ülke riskprimi, o dönemde hızla düştü. Aynı anda dışarıda da faizler düşük olduğu için Türkiye’ye ciddi boyutta yabancı sermaye girişi oldu. Benzer bir durum, 2008-2009 küresel finans krizi sonrası dönemde FED ve AMB’nin uyguladığı parasalgenişleme döneminde faizlerin düşük seyretmesiyle yaşandı. Ancak artık bu ülkeler de küresel kriz sonrası dönemi atlattılar ve ekonomileri giderek daha sağlam hale geliyor. Hal böyle olunca düşük faiz dönemi de sona ermek üzere. Bu durumda Türkiye’nin 2001 sonrası dönemde yaşadığı yüksek büyüme hızlarının tekrarlaması o kadar kolay olmayacak.

10 yıl önce yapılması gereken reform listesi değişmedi

Ekonominin ihtiyacı olan yapısal reformlara gelince… Bu konudaki sorunuzun cevabını, bundan 10 yıl önce bugün yayın hayatında olmayan Referans gazetesine verdiğim röportajdan alıntı yaparak vermek istiyorum: “Hükümetin, Kemal Derviş’ten devraldığı makro politikaları uygulamakta genelde başarılı olduğunu belirten Yılmaz, şu ana kadar tutturulan büyüme hızını orta ve uzun vadede sürdürebilmenin yolunun ise mikro ve kurumsal reformlardan geçtiğini vurguladı. Ekonominin uluslararası rekabet gücünü artıracak olan mikro reformlarda gecikmeler olduğunu belirten Yılmaz, “Vergi reformu, emek piyasasında reformlar, hukuk reformu, kamu personel reformu, düzenleyici kurumların etkin çalışmasının sağlanması gibi reformlardaki gecikmeler, Türkiye’de üretimin maliyetlerinin de yüksek kalmasına yol açıyor” diye konuştu.” Bu röportajın üzerinden 10 yıldan fazla bir süre geçti. Bu listeye eklenebilecek başka reformlar da var. Vasıflı insan gücü yetiştirmek için zorunluluk arz eden kapsamlı bir eğitim reformunu da eklemek lazım. Ne yazık ki o röportajda bahsetmiş olduğum mikro yapısal reformların hayata geçirilmemesi biryana, Merkez Bankası’nın ve belli başlı düzenleyici kurumların görevlerini yerine getirirken siyasi otoriteden bağımsız olması gibi, 2001 sonrasında başarılı bir şekilde uygulanan bazı kurumsal reformlar konusunda geri adımlar atıldı. Şu anda hükümetin kapsamlı mikro yapısal reform çabası içinde olduğunu sanmıyorum. Bu reformlar bugün uygulanmaya çalışılsa da ülkede son iki-üç yıldır sürekli artan gerilim ortamında bu çabaların etkili olmasını beklemek doğru olmaz.

- Kısa ve orta vadede ülkemiz açısından nasıl bir ekonomik tablo bekliyorsunuz?

Kısa vadede yurtiçindeki siyasi gelişmeler ve ABD’deki faiz artırımlarının yaratacağı baskı ile kısa vadede ekonomik büyümenin yüzde 2.5’un da altına düşme ihtimali yüksek. Orta vadede büyüme hızında biraz iyileşme beklenebilir. Ancak Türkiye’nin geçmişteki büyüme hızlarını tutturabilmesi artık mümkün değil.

- Dünya ekonomilerinin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında

neler söyleyebilirsiniz? Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika, Çin ve gelişmekte

olan ülkeler gibi belli başlı ekonomiler açısından neler bekliyorsunuz?

Dünyada küreselleşmeye karşı ciddi bir tepki olduğu kesin. Nitekim son yıllarda AB üyesi ülkelerde aşırı sağcı partilerin güçlenmesi, İngiliz halkının yapılan referandumda beklenmedik bir şekilde AB üyeliğinden çıkma yönünde karar alması ve ardından Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesinin arkasında, teknolojik gelişme, küreselleşme ve mali krizler sürecinde işlerini kaybeden ya da çok daha düşük maaşlarla çalışmak zorunda kalan kesimlerin tepkisinin olduğu artık kabul ediliyor.

“OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN ÖNÜNDEKİ ENGEL YÜKSEK VERGİ POLİTİKALARI”

- Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Otomotiv sektörü konusunda birkaç makale yazdım. En son makalemi de 2016 yılında tamamladım. Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisi için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Son çalışmamızda, otomotiv sanayiinin bugünkü dinamik ve rekabetçi konumuna gelmesinin arkasında, iyi tasarlanmış uzun vadeli bir sınai kalkınma perspektifinin olmadığını gösterdik. Aksine son yıllarda iyi bir performans sergileyen otomotiv firmaları, bu başarıyı, kendi örgütsel yetenekleri ve uluslararası rekabet deneyimi sayesinde yakaladı. Türkiye’deki motorlu taşıt üreticileri coğrafya avantajlarını (Avrupa pazarlarına yakınlığı) ve ülkenin metal işçiliği kapasitesini ustalıkla yöneterek Avrupa değer zincirlerindeki yerlerini yeniden ayarlayabildiler. Ancak üretimlerini ve Ar-Ge faaliyetlerini sanayinin yüksek kalite / yüksek katma değerli kesimlerine yönlendirme kapasitesine sahip olan otomotiv firmalarının önündeki en önemli engel, yüksek dolaylı vergilere dayanan mevcut vergi politikalarıdır. Bu politikalardaki değişiklikler, otomotiv sektörünün ülke ekonomisine katkısını daha da artırmasına imkan tanıyacaktır.

Kaynak: Erol Taymaz ve Kamil Yılmaz, 2016, “Political Economy of Industrial Policy in Turkey Th e Case of Automotive Industry,” TÜSİAD-Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu, Çalışma Raporu 2016-1.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next