Bilgi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ege Yazgan Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Prof.Dr. Ege Yazgan
Bilgi Üniversitesi Rektör Yardımcısı

Türkiye enflasyon-faiz-cari açık sarmalından kurtulup sanayi üretimine odaklanmalı

Bilgi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ege Yazgan, Türkiye’nin birçok ülkeye göre ekonomik anlamda iyi bir performans gösterdiğini ancak var olan yapısal sorunların çözümünde aynı başarıyı yakalayamadığını düşünüyor. “Türkiye büyüme sorununu ancak katma değerli yatırımla aşabilir” diyen Prof. Dr. Yazgan, “Oysa faiz-enflasyon ve cari açık sarmalından çıkamıyoruz. Bunu yapamadığımız sürece tatmin edici ekonomik başarıyı elde etmemiz zorlaşacak” diyor.

- Sayın Yazgan, öncelikle güncel bir konu olan döviz kurlarıyla başlamak istiyoruz. Şu anda yaşanan artışları nasıl değerlendiriyorsunuz ve yılsonu beklentiniz nedir?

Döviz kurları özellikle de dolardaki hareketliliğin birkaç nedeni var. Öncelikle kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen not düşüşleriyle başladı. Bunun üzerine bölgede yaşanan siyasi sorunlar da eklenince ülkenin risk primi yukarı doğru çıktı. Haliyle de hareketlilik başladı, bir miktar sermaye çıkışı bile yaşanmış olabilir bu dönemde.

Tüm bunlara karşın bu seviyeler, beklemediğimiz noktalar değil. Zaten şirketlerin yılsonu projeksiyonları 3.14’tü hatta bunun da üzerinde bir seviye belirlediklerini düşünüyorum. Risklerde aşağı doğru gidiş olursa, bölgedeki durum biraz daha netleşirse bir

miktar sakinleşme gelebilir ama artık 3’ün altı gibi bir seviyeyi görmek pek beklenecek bir durum değil. Şirket bilançoları açısından bakarak söylüyorum, buralarda kapanırsa bir sorun olmayacağını düşünüyorum.

- Dövizde yaşanan bu hareketliliğin enflasyon üzerinde bir etki yaratması söz konusu mu?

Bir geçişkenlik etkisi gelebilir ama net bir şey söylemek için dördüncü çeyrek sonuçlarına bakmamız gerekiyor. Herkes alınan önlemlerin bir sonucu olarak talepte bir canlılık bekliyor, aynı fikirdeyim. Enflasyondaki yükseliş canlılıkla beraber görüleceği için ekonomi açısından bir darbe olmaz. Burada risk şu: Fed’in ters ve beklenmedik bir faiz hareketi ki, bu da Amerikan tahvilleri üzerinde etki yapabilir. Bu etki de sadece bizi değil, dünyanın geri kalanını olumsuz etkiler.

- Ekonomistlerin genel görüşü 2016’nın zor bir yıl olduğu yönünde, sizin değerlendirmeniz nedir?

2015, büyüme performansı açısından baktığımızda başarılı bir yıldı. Aynı sonucu, 2016’nın ilk çeyreğinde de gördük, esas sorun ikinci çeyrekteki yavaşlama oldu, üçüncü çeyrekte de rakamların daha düşük geleceği beklentisi var. Yani, büyüme açısından zayıf bir performans olacağı aşikar. Yılın tamamını toparlayacak tek bir seçenek var o da son 3 ay. Az önce de belirttiğim gibi, beklentiler daha iyi olacağı yönünde. Evet, büyüme performansı görece düşük ama bu koşullara göre çok da kötü diyemeyiz. Yılı yüzde 3 düzeyinde bir büyüme ile kapatırız.

Ancak bizim sorunumuz daha farklı... Türkiye’nin nüfus yapısıyla, işsizlik sorunuyla baş edebilmesi için her yıl yüzde
5 büyümesi gerekiyor, bu anlamda yüzde 4 bile düşük. Ama dediğim gibi var olan koşullar içinde değerlendirirsek çok kötü diyemeyiz. Avrupa ve ABD ile karşılaştırdığımızda oldukça
iyi noktadayız ama bu kıyaslamayı yapmak yanlış olur. Onlar gelişmiş ülkeler, bizim her koşulda daha hızlı büyümemiz lazım, üstüne ülkenin siyasi ve coğrafi koşullarını koyarsak işimiz zorlaşıyor. Esas soru şu, ‘Bu ne kadar sürdürülebilir, yüzde 3’ler kalıcı mı, tersine ne zaman çevireceğiz?”

Büyüme artık tüm dünyanın sorunu

- Gelişmekte olan ülkelere göre baktığınızda Türkiye’yi nasıl bir yerde görüyorsunuz?

BRIC ülkeleri dünyanın en başarılı performansını gösteren ülkelerden oluşuyor. Çin için yüzde 7 büyüme bile yavaşlama olarak görülüyor ki, bu tüm dünya ekonomisini etkiliyor. Hindistan daha da başarılı performansı gösteren yerlerden biri, Brezilya bizden daha kötü bir yerde, Rusya’nın kendine has sorunları var. Bu açıdan bakarsak, 2016’da Türkiye gelişmekte olan ülkeler liginin dibine düşmeyecek ama aynı yerde olacak.

Benim dikkat çekmek istediğim konu, büyümenin artık bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin de sorunları arasına girmiş olması. Tüm dünya yavaşladı ve biz de bundan payımızı alıyoruz ve kendimize özgü sorunlar nedeniyle ekstra etkileniyoruz.

- IMF, bir süre önce 2017 tahminlerini açıkladı ve ABD dışında dünyanın geri kalanında büyüme açısından parlak bir performans beklemiyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu tahminler konusunda?

Bu saptamaya katılmıyorum, dünyadaki büyüme sorunun
derin nedenleri var, 2008 krizinden sonra toparlanma, krizin etkilerini ortadan kaldıracak bir hareket olmadı. Tüm dünyadaki merkez bankaları, inanılmaz geniş para politikalarıyla bu sorunu çözmeye çalıştı ancak harcama sorununu bir türlü aşamadı. İnsanların başına parayı yağdırsanız bile hatta helikopter para kavramı çıktı o dönemde, yine de harcamalar, yatırımlar artmadı. Faizleri düşürüyorsunuz, bankalar kredi veriyor ama krediyi alacak olan tarafta sorun var. Bu noktada yapılacak tek şey, o harcama eksikliğini devlet yapmasıydı. Ancak devletler de çok borçlu olduğu için bundan kaçındı, hala da kaçınıyor. Bu da iyi bir çözüm değil.

Gelir dağılımında düzeltme yapılmalı

- Sizin bu noktadaki öneriniz nedir, tüketimi artırmak için ne yapılmalı?

Mekanizmayı düzeltecek olan şey, gelir dağılımında düzelmenin olması. Yani alacaklı olanlardan borçlu olanlara doğru bir transfer gerekiyor. Onu sağlayacak iktisadi mekanizmalar çalışmıyor. Parayı basıyorsunuz o talebe dönüşseydi enflasyona dönüşseydi düşük faiz döneminde sorun olmaz ve gelir sağlanırdı, klasik resesyon çözme yöntemi bu ama hiçbiri çalışmadı. Böyle olunca bu düşük büyüme ortamında çakılı kalıyorsunuz. Şu aşamada bir çözüm de görünmüyor.

- Türkiye’de de talep noktasında bir sıkıntı var mı?

Bizde talep yaratmak kolay ama ona karşılık gelecek bir üretim yaratamıyorsunuz. Talebi karşılamak için dış kaynağa ihtiyacımız var hem finansman olarak hem de ürün olarak. Haliyle ithalat artıyor, cari açık yükseliyor. Bizim sorunumuz bu, gelişmiş dünyanın sorunu çok daha farklı.

- Bilimsel olarak bir reçete var ancak neden pratiğe dökülemiyor sizce?

Bunun nedeni katma değerli sanayi üretimi yapamıyor oluşumuz. Bunun birkaç nedeni var: Birincisi istihdam
sorunu yaşanıyor yani sanayi işçisi, eğitimli işçi gerekiyor. İç tüketimde servis sektöründe istihdam yaratmanız çözüm değil, inşaat sektöründe kullandığınız istihdam profilini sanayide çalıştıramazsınız. Türkiye uzun zamandır böyle büyüyor, büyümenin niteliği önemli, uluslararası ticarete konu olacak malları üretmelisiniz.

İkinci sorun finansman. Hem ara malı hem de katma değerli ürünler için dış finansman gerekiyor. Çünkü yatırımları karşılayacak tasarruf yok. Bu ikisi birlikte çözersek Türkiye’deki yapısal sorunu çözmüş olursunuz. Yatırım için yurtdışından kaynak sağlanıyor, bu da cari açığı yükseltiyor. Bunu bir şekilde tolere ettiniz diyelim, ürettiğinizi satıp döviz kazanmalısınız.

Bu çok zor bir işmiş gibi duruyor ama çok da zor değil. Şu anda Türkiye’nin var olan modelle yüzde 4 büyümesi için her yıl 35-40 milyar dolara ihtiyacı var. Oysa bizim istediğimiz kalıcı yüzde 5’lik büyüme. Eğer siz katma değerli üretim yaparsanız ve bir miktar da tasarrufları artırırsanız dış kaynak tek başına sorun olmaz.

Yatırımcı uzun vadeli bakış istiyor

- Bu noktada hükümetin açıkladığı yatırım paketini incelediniz mi, önerdiğiniz modelin hayata geçmesi için etkisi olur mu?

Bu tür teşvik paketleri güzel şeyler elbette zaten sık sık kullanılıyor. Son paketin bir miktar tüketimi canlandırmaya yönelik olduğunu görüyoruz. Bu ortamda istediğiniz kadar teşvik verin, yatırımcı daha uzun vadeli bir bakışa sahip olmak, önünü görmek istiyor. Bu kadar belirsizliğin olduğu bir ortamda ne kadar teşvik verirseniz verin yatırımlar artmıyor.

- Orta Vadeli Plan hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Bu yılki hedeflerde revizyona gidildi, haklı olarak. Ben büyümenin son revizyonun da altında olacağını, cari açığın da daha yüksek çıkacağını düşünüyorum. 2017 yılında da böyle bir konjonktürde büyük bir hamle beklemek zor, 2016’dan bir miktar iyi olabilir ama çok sayıda bileşeni var.

Öte yandan seçimlerden söz ediliyor, o durumda her şey değişebilir. 2017’de siyasi istikrar anlamında seçim dahi olsa daha iyi bir performans olacak ama dünyada Fed kaynaklı daha kötü bir hava görmemiz mümkün. Çünkü bu yıl parasal bolluğun devam ettiği bir yıl oldu, gelecek yıl parasal bollaşmanın sonunun geldiği, bizim gibi ülkelerin daha zor para bulduğu, finansman maliyetlerinin arttığı bir yıl olabilir.

- Enflasyon konusunda ne düşünüyorsunuz?

Enflasyon da Türkiye’de Merkez Bankası’nın politikaları açısından hep tartışılan bir konu. Aslında MB’nin enflasyon hedefi, büyüme hedefinden bağımsız değil. “Biraz enflasyondan vazgeçeyim, büyümeyi körükleyelim” diyebilirsiniz ama sizin kalıcı büyüme için yatırımları artırmanız lazım. Bunu da kredi faizlerini düşürerek yapabilirsiniz. Kredi faizlerinin düşmesi
için uzun dönemli enflasyon beklentisinin aşağı olması gerekir. Çünkü bankalar kredi faizlerini düşürmek için mevduat faizlerini de düşürmek zorundalar. Bunun da aşağı gitmesinin tek bir yolu var, mudilerin enflasyon beklentisinin düşük olması. Bu ikisinin arasında ciddi bir ilişki var. Yani enflasyon ve büyüme birbirini etkiliyor. Ancak şu sorulabilir, kısa vadeli olarak bazı hedefler göz ardı edilebilir ama o zaman da mantıklı bir hedef belirlemek gerekir, yüzde 5 değil...

Standart tezler Türkiye’de çalışmıyor

- Son faiz indirimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Merkez Bankası’nın son hamlelerini doğru buluyorum. Elinde bir olanak vardı ve bunu kullandı. Talebi körüklemeyi bir tarafa koyuyorum, faizleri bu dönemde indirmek iyi, ileride işler daha zorlaşacak, faizleri artırmak zorunda kalabilirsiniz. Ne kadar düşük bir yerden artırmaya başlarsanız sizin için daha

iyi. Burada önemli olan dövizden gelen geçişkenlik etkisini kırabilmeniz. Döviz, faiz, enflasyon, cari açık, düşük ve kalitesiz büyüme... Hepsi birbiriyle bağlantılı, Türkiye’nin bu sarmaldan çıkması gerekiyor. Artık bizim kronik sorunlarımızdan dolayı standart tezler bile Türkiye’de çalışmıyor.

Düşünün şirketler işletme masrafları için bile kredi alıyor. Bu da azımsanmayacak ölçüde faiz ve maliyet ilişkisi getiriyor. Bunları ortadan kaldırmanız gerekir ki bizim ders kitaplarında anlattığımız para politikasını uygulayabilelim.

- Petrol fiyatları uzun zamandır düşük, bir miktar toparlanma var ama beklentiniz nedir?

Şu anda OPEC, arzı kısmayı konuşuyor ama dünya ekonomisinin içinde bulunduğu bu ortam nedeniyle bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Zaten OPEC üyesi ülkeler arasında da anlaşmazlıklar var. Diğer yandan ABD’nin kaya gazı varlığı, bunu tolere edebilir. 60 doların üzerini görmemiz bile uzun zaman alacak. Hatta gelirleri petrole bağlı ülkelerde sorunlar artabilir.

- Otomotiv sektörü ile ilgili düşünceleriniz nedir?

Otomotiv sektörünün istihdama katkısı çok büyük, nitelikli
ve kaliteli işgücünü barındırıyor. İhracat açısından da büyük bir önemi var. Burada önemli olan katma değeri ne kadar üretilebiliyor, iyiye gidiyor ama daha iyisini yapmak mümkün. Otomotiv sektörü bu konuda önemli adımlar atıyor ancak kendisini besleyecek ara sanayinin gelişimine destek vermesi önemli. Tabii bunlar üzerinde çok düşünülüp konuşulacak konular.

Ara sanayi şirketlerinin KOBİ statüsünden çıkıp ölçek ekonomisinden faydalanmaları gerekiyor ki, otomotiv sektörü de daha verimli bir hale gelebilsin. Buna karşın kaliteli işgücü, üretim disiplini, ihracat geliri ve her sürecin kayıt içinde olması bile Türkiye açısından çok önemli, keşke her sektörde bunu görebilsek. 


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next