Garanti Bankası Başekonomisti Nihan Ziya Erdem'in 2015 Değerlendirmeleri ve 2016 Öngörüleri Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Garanti Bankası Baş Ekonomisti Nihan Ziya Erdem

Türkiye’nin küresel rekabetteki yeri, ihtiyaç duyduğu yapısal reformları gösteriyor

WEF’in yayınladığı Küresel Rekabet Endeksi’ne göre Türkiye’nin en zayıf olduğu göstergeler işgücü piyasası, kurumlar ve eğitim sistemi ile ilgili olanlar. Bu alanlarda Türkiye’nin gelişimini sağlamak için kadınların işgücüne katılımını destekleyici, yetenekli gençleri ülkede tutabilecek avantajlar içeren, istihdam düzenlemelerini esnekleştiren, kurumlara güvenin artmasını sağlayan, eğitim kalitesini iyileştiren adımlar atılması gerekiyor.

Sosyal göstergeler olumlu yönde değişiyor

Son yıllarda küresel ekonomik aktivitenin toparlanması sürecinde yaşanan problemlere rağmen, Türkiye ekonomisi ılımlı büyüme trendiyle birçok gelişmekte olan ekonomiden daha iyi bir performans gösterdi. Petrol fiyatlarındaki düşüşün yanı sıra makro ihtiyati tedbirlerin katkısıyla iç talepteki büyümenin sınırlı tutulması dış dengesizliklerin azalmasını sağladı. Enflasyon tarafında ise dünyadaki düşük enflasyon ortamına rağmen Türkiye’de hala hedeflenen seviyelere ulaşılamadı. Orta ve uzun vadede Türkiye’nin sahip olduğu demografik yapı, olumlu kamu maliye performansı ve sağlam finans sektörü ekonominin güçlü yönleri olurken; göreceli yüksek enflasyon, dış finansmana bağımlılık, azalan verimlilik oranları ise zayıf yönler olarak dikkat çekiyor.      

Sosyal göstergeler açısından Türkiye ekonomisi değerlendirildiğinde; son dönemde olumlu gelişmeler dikkat çekiyor. Türkiye’deki eğitim düzeyinin iyileşmesinin katkısıyla Türkiye’de gelir dağılımı da olumlu yönde değişiyor. Türkiye’de 1980 yılında 3 yıl ile oldukça sınırlı olan ortalama eğitim süresinin 2013 yılında 8 yıla yükselmiş olması eğitimle ilgili uygulanan politikaların sonucu. Henüz okullaşma oranı gelişmiş ülke standartlarına yükselmese de bu gelişme Türkiye’nin orta uzun vadeli potansiyeli için kritik önemde.

2015’te büyüme hızı beklentilerin üzerine çıktı

2015 yılı küresel, bölgesel ve iç belirsizlikler nedeniyle zor bir yıl olmasına rağmen, Türkiye ekonomisi oldukça iyi bir performans gösterdi. Büyüme hızının beklentilerin üzerinde gerçekleştiği yılda küresel bazda düşen petrol fiyatları dış dengesizlikleri olumlu yönde etkiledi.

ABD merkez bankası Fed’in faiz artırımlarına ne zaman başlayacağı neredeyse tüm yıl boyunca gündemde kaldı. Aralık ayında yaklaşık 10 yıl sonra ilk kez Fed faizleri artırdı. Yıl genelinde Türkiye’nin de içinde olduğu Gelişmekte Olan Ülkeler, özellikle Çin ekonomisine ilişkin endişelerle sermaye çıkışlarına maruz kaldı. Bu durum 1988 yılı sonrası ilk kez gerçekleşti. Öte yandan Türkiye hem yıl içinde iki kez yapılan genel seçimler hem de çevre ülkelerdeki karışıklıklar nedeniyle politik açıdan da hareketli bir yıl geçirdi.

Türkiye ekonomisi tüm bu gelişmelere rağmen, 2015 yılında özellikle büyüme performansı açısından birçok ülkeye göre olumlu yönde ayrıştı. Henüz tüm yıl verileri açıklanmasa da 2015 yılı genelinde yüzde 4 civarında bir büyümenin gerçekleştiği tahmin ediliyor. Bu da büyümenin bir önceki yıla göre yaklaşık 1 puan hızlandığına işaret ediyor. İç talep, özellikle yılın ilk yarısında otomotiv satışlarının büyümeyi yukarı iten gücüyle, 2015 yılı büyümesini sağlayan ana faktör oldu. İhracatta, küresel büyümedeki zayıflık ve bazı ticaret ortaklarımızdaki problemler nedeniyle maalesef istenen performans yakalanamadı. Nominal bazda yaklaşık yüzde 9 daralan ihracat hacmi, reel bazda sadece yüzde 2 büyüyerek ekonomik büyümeye pozitif katkı sağlamadı. İhracat performansındaki zayıflığa rağmen petrol fiyatlarındaki düşüşle cari işlemler açığı 32 milyar dolara düştü. İstihdam artışının özellikle hizmet sektöründe devam ettiği 2015 yılında işsizlik oranında ise önemli bir değişim gerçekleşmedi.

Dünyada merkez bankalarının uyguladığı para politikaları ile ülke ekonomilerine ilişkin beklentiler para birimleri üzerinde önemli etkiler yaratıyor. Son zamanlarda gelişmiş ülkelerin para birimlerinde de oynaklığın yüksek olduğunu gördük. Gelişmekte olan ülkelere ilişkin endişelerin yanı sıra ABD’de faiz artırım sürecine ilişkin beklentiler, özellikle geçtiğimiz yıl gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarına ve yerel para birimlerinde değer kayıplarına neden oldu. 2015 yılında iç dinamiklerin de olumsuz etki yaratmasıyla TL dolar karşısında yüzde 25 değer kaybetti. Mevcut durumda, finansal piyasalardaki gelişmeler, Fed faiz beklentisi, Çin’deki ekonomik gelişmeler gibi konular çerçevesinde şekilleniyor. Önümüzdeki dönemde TL de küresel gelişmelere bağlı hareket edecektir. 

Dünya ekonomisi büyük bir değişim geçiriyor

2008 sonunda başlayan küresel finansal kriz sonrasında dünya ekonomisi büyük bir değişim geçiriyor. Merkez Bankaları para politikaları içinde yer alan tüm araçlarla mümkün olduğunca ekonomiye destek vermeye çalışıyor; ancak dünya ekonomisinde toparlanmaya ilişkin endişeler devam ediyor. Türkiye ekonomisi de ticaret ve finansal bağlar nedenleriyle dünyadaki gelişmelerden doğrudan etkileniyor. 2016 yılında ekonomik aktiviteyi hızlandırmak ve fiyat istikrarını sağlamak amaçları doğrultusunda hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke merkez bankalarının ve politika yapıcıların attıkları adımlar önemli olacak. Öte yandan sadece Türkiye’yi değil tüm dünyayı etkileyen bir gelişme olan Suriye’deki karışıklığın nasıl devam edeceği Türkiye’nin hem kısa hem de uzun vadeli performansını etkileyecek oldukça önemli bir gelişme.

Kısa vadede hem küresel hem de jeopolitik gelişmeler, Türkiye ekonomik performansında kritik önemini koruyacak. Orta vadede ise Türkiye ekonomisi demografik yapısıyla özellikle Orta-Doğu Avrupa’daki  diğer gelişmekte olan ülkelere göre olumlu ayrışma fırsatına sahip. Türkiye’de ortalama yaşın 30 olması, gelecek dönemde de çalışabilecek nüfusun toplam nüfus içinde önemli bir paya sahip olmaya devam etmesi ve henüz işgücüne yeterince katılamamış kadınlar, Türkiye’deki potansiyelin açığa çıkması için büyük avantajlar. Ancak bu potansiyelin ekonomik olarak değerlendirilebilmesi için bazı yapısal sorunların ortadan kaldırılması gerekiyor.            

İhtiyaç duyulan belli başlı yapısal reformları Türkiye’nin küresel rekabetteki yerine bakarak değerlendirebiliriz. WEF’in yayınladığı Küresel Rekabet Endeksi’ne göre Türkiye’nin en zayıf olduğu göstergeler işgücü piyasası, kurumlar ve eğitim sistemi ile ilgili olanlar. Bu alanlarda Türkiye’nin gelişimini sağlamak için kadınların işgücüne katılımını destekleyici, yetenekli gençleri ülkede tutabilecek avantajlar içeren, istihdam düzenlemelerini esnekleştiren, kurumlara güvenin artmasını sağlayan, eğitim kalitesini iyileştiren adımlar atılması gerekiyor. Ayrıca sektörel bazda verimliliği artırmayı hedefleyen destekleyici mikro önlemler de devreye alınmalı. Bu kapsamda 2014 yılı sonunda açıklanan ve mevcut hükümet tarafından da kararlılıkla uygulanacağı belirtilen yapısal reform paketi büyük önem taşıyor. Son dönemde bu kapsamda devreye alınan ve alınması gündemde olan birçok madde var. Kısa zamanda bu değişikliklerin uygulamaya geçirilmesi ve etkinliğinin değerlendirilmesi Türkiye’nin orta ve uzun vadeli görünümüne ilişkin beklentiler açısından çok önemli.

Finansal krizin izi kaldı

Yaklaşık 7 yıllık bir dönem geçse de küresel piyasalarda yaşanan finansal krizin dünya ekonomisi üzerinde yarattığı etkiler hala tamamen silinmiş değil. Finansal krizin ekonomilerdeki yapısal sorunları ortaya çıkartmış olması, güven kanalını olumsuz etkilemesi, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelere ilişkin endişelerin canlı kalmasına neden oluyor. Özellikle Çin ekonomisinde büyüme yapısının değişiyor olması, sadece çevre ülkeleri değil tüm dünya ekonomisini etkiliyor. Çin ekonomisinde ihracat ağırlığının azalıyor olması, emtia fiyatları üzerinde düşürücü etki yaratıyor. Öte yandan ABD’de kaya gazının devreye girmesi ile petrol piyasasında önemli yeri olan ülkelerin pazar payı mücadeleleri petrol fiyatlarındaki düşüşü tetikledi. Küresel ekonomik ve jeopolitik gelişmeler ile İran’ın pazara giriyor olması gibi etkenler petrol piyasasına ilişkin tahmin yapılmasını zorlaştırıyor.                 

Mevcut gelişmeleri dikkate aldığımızda dünya ekonomisi ile ilgili maalesef çok olumlu bir beklenti içinde olmak zor. Bunun da nedeni ekonomik aktivitenin gücüne ilişkin güvenin henüz tam olarak istenen seviyelere ulaşmamış olması. ABD ekonomisinde işsizlik oranı yüzde 4.9’a düşse ve ülkede tam istihdam seviyesine çıkıldığına ilişkin işaretler olsa da ekonominin sağlamlığına ilişkin hala endişeler var. Bu endişeler diğer gelişmiş ve birçok gelişmekte olan ülke için de gündemde. Merkez bankalarının ekonomiyi desteklemek adına gevşek para politikası uygulamalarına düşük faiz oranı ve tahvil alımlarıyla devam ettiği düşünüldüğünde; asıl problemin hala tam olarak iyileşmeyen güven ortamı olduğu söylenebilir. Finansal piyasaların oynaklığı, Çin, Brezilya gibi ülkelere yönelik endişeler, jeopolitik riskler ve son olarak oldukça düşük seviyelerde seyreden petrol fiyatları parasal aktarım mekanizmasının beklendiği gibi çalışmadığı ülkelerde bu sorunların sürekli gündemde kalmasına neden oluyor. Bu gelişmeler değerlendirildiğinde 2016 yılı da önceki yıllardan çok farklı olmayacak.

Otomotiv sektörü 400 bin kişiye istihdam sağlıyor

İmalat sanayi içindeki yeri, ihracat içindeki payı, sağladığı istihdam olanakları değerlendirildiğinde otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisi içinde oldukça önemli bir yeri var. Toplam imalat sanayi içinde motorlu kara taşıtları sektörü, yüzde 8.4’lük pay ile gıda ve tekstil sektörlerinden sonra en büyük paya sahip üçüncü sektör. Sektörün ihracata katkısı da yüksek. 2015 yılında yapılan toplam ihracatın yüzde 13’ünü motorlu kara taşıtı sektörü gerçekleştirdi. 2015 yılında sadece ihracat kanalıyla değil iç pazardaki hızlı satış artışıyla da otomotiv sektörü büyümeye önemli katkı sağladı. Tüketici güveni, özellikle yılın ilk yarısındaki belirsizlikler ve finansal piyasalardaki oynaklık nedenleriyle zayıf kaldı. Buna rağmen, ekonomi, otomobil ve hafif ticari araç pazarındaki yüzde 26’lık artışın önemli katkısıyla yıl genelinde ılımlı büyüme eğilimini sürdürdü. Öte yandan otomotiv sektörü yan sanayiler ve dağıtım kanalları da dikkate alındığında sağladığı yaklaşık 400 bin kişilik istihdam ile Türkiye ekonomisi için oldukça önemli.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next