Ekonomistlerin 2016 Öngörüleri Akbank Başekonomisti Fatma Melek Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

2016 büyüme için bir fırsat yılı olabilir

Ekonominin geleceğini Türkiye bankacılık sektörünün önde gelen temsilcilerinden Akbank, Ing Bank, TEB başekonomistlerine sorduk. Ekonomistler ODD için 2015’te Türkiye’nin performansını değerlendirdi, 2016 için beklentilerini ve dünya ekonomisindeki gelişmelere ilişkin öngörülerini aktardı. Ekonomistlere göre tüm olumsuzluklara rağmen 2015’te ekonomisini ayakta tutmayı başaran Türkiye, ekonomik ve yapısal reformlarla sosyal ve ekonomik dönüşüme odaklanırsa 2016’yı büyüme için bir fırsata çevirebilir.

Akbank Baş Ekonomisti Fatma Melek: Kur geçtiğimiz yıllara göre 2016’da daha sakin bir seyir izleyecek

Büyüme açısından, hükümet tarafından verilecek ek destekler hane halkı tüketimini destekleyecek.  Kurun geçtiğimiz yıllara göre 2016’da daha sakin bir seyir izlemesini bekliyoruz. Risk primleri üzerinde yurt dışı jeopolitik gelişmeler önemli; yurt dışı borçlanma kaynaklarında önemli bir sıkılaşma olmadığı takdirde büyümenin %4’e yaklaşabileceğini bunun yaklaşık 3 puanının tüketimden gelebileceğini değerlendiriyoruz. Yatırımlarda bir miktar artış beklerken, net ihracatın büyümeye katkısının negatif olacağını değerlendiriyoruz.

Toplam tasarrufu artırıcı önlemler önem kazanıyor

2015 yılı iç ve dış tüm belirsizliklere, rağmen, büyümede beklentilerin üzerinde bir performans gördüğümüz bir yıl oldu. Büyümenin kaynaklarına baktığımızda, özel tüketim harcamaları güçlü seyretti. Yatırımlar yatay. Net ihracatın katkısı ise negatif.  4. çeyrekte %4.4, 2015’in genelinde ise %3.7’ye büyüme öngörüyoruz.

Cari işlemler açığı ise ilk 10 ayda, turizm gelirlerindeki gerilemeye rağmen dış ticaret açığındaki gerilemeye paralel olarak düşüyor. İlk 10 ayda ithalat 26 milyar dolar geriledi. Bunun 14 milyar doları (%54'ü) enerji faturasındaki düşüş. Enerji dışı ithalat da 12 milyar dolara geriledi. Bunun sebebi; büyüme rakamından da görüldüğü gibi yatırımın göreli zayıf seyri  ve yatırım malı ithalatının azalması. 2015 yıl sonu cari açık beklentimiz: 35 milyar dolar; milli gelire oranı %4.6.

Bir ülkedeki toplam tasarruf ve yatırım arasındaki fark kabaca cari açığı verir. Türkiye’ye baktığımızda cari işlemler açığındaki düşüş temel olarak ithalat faturasındaki düşme ve yatırımlardaki gerilemeden kaynaklanıyor. Dolayısıyla bu iyileşme tasarruf artışı kaynaklı değil.

Yatırımların milli gelire oranı 3. çeyrekte %18 seviyesinde; bu oranın gelişmekte olan bir ülke olarak olması gereken seviye en az %20. Ancak tasarrufların milli gelire oranı %14-%15 civarında. Dolayısıyla yatırımlarda %20 trendine dönüldüğü takdirde; cari işlemler açığının %5+ civarında seyrine devam edeceğini öngörebiliriz. Dolayısıyla toplam tasarrufu artırıcı önlemlerin Türkiye ekonomisi için en önemli konuların başında geldiğine inanıyoruz.

Yuan kur dengesinde kritik

Kurların görünümünde yurt dışı gelişmeler kritik. Burada da iki etken var. Fed ve Çin ekonomisinin görünümü. Orta vadede dolar endeksinin (DXY) değeri önemli. DXY’nin yönünü son dönemde, kısa vadeli faiz farkları belirlemiş. Avro bölgesindeki genişleyici para politikası, ABD’de faiz artırım süreci göz önüne alındığında, trendin, doların değerlenmesi yönünde devam etmesi büyük olasılık. Bu da Türkiye dahil, gelişmekte olan piyasaların yerel para birimleri için izlenmesi gereken bir risk unsuru.

Piyasaların gelişmekte olan ülkeler konusunda algısını etkileyen önemli bir diğer dinamik Çin ekonomisindeki gelişmeler; Çin yavaşlıyor; ihracat ve ithalat hızlı geriliyor. Yavaşlama; Çin’den sermaye çıkışlarını tetikliyor. Haziran 2014’den beri çıkışlar 600 milyar $. Bu gelişmelerle Çin yuanındaki kademeli değer kaybı da gelişmekte olan ülkelere olan risk algısını olumsuz etkiliyor ve gelişmekte olan ülkelerin yerel para birimlerinde hızlı düşüşleri getiriyor. Dolayısıyla kurlar açısından bir diğer kritik parametre önümüzdeki dönemde yuanın değerindeki gelişmelerin nasıl seyredeceği.

Bu iki faktör veri iken ve diğer yurt dışı belirsizlikler göz önüne alındığında Türkiye’deki döviz açığı veya cari açığın seyri kurlar açısından önemli bir kritik parametre olacak.

Petrol fiyatlarında yakın zamanda bir düzelme yok

Dış ticaret açığı açısından ise jeopolitik riskler önemli. Mevcut risklerin yanı sıra Rusya faktörü de öne çıkıyor. Rusya’nın ekonomisi daralıyor bunun yanı sıra gelen yaptırımlarla özellikle tarım, turizm ve buna bağlı olarak bavul ticaretinin etkilenmesini bekliyoruz. Rusya kaynaklı gelir kaybının ulaşabileceği maksimum tutarı 2016’da 7 milyar dolar mertebesinde hesaplıyoruz; milli gelirin %1’i kadar.  

Ekonomiyi etkileyecek bir diğer dış değişken petrol fiyatlarının seyri, petrol 2015 Mayıs ayında 70 dolara kadar yükselmişti halen 40 doların altında. Burada son dönemdeki arz-talep gelişmeleri rol oynuyor. ABD son yıllarda üretimini hızla artırıyor. İran yaptırımların kaldırılması ile piyasaya dönmeye hazırlanıyor, Irak petrol üretimini artırıyor. Buna karşılık, OPEC üyeleri üretim kesintileri üzerinde anlaşamıyor ve petrol arzı artıyor. Buna karşılık talep, Çin ve diğer GOÜ’lerdeki ve AB’deki zayıf  büyüme ile geriliyor. Bu yapısal faktörlerden dolayı petrol fiyatlarında yakın zamanda bir düzelme beklenmemeli. Bu da cari açığı olumlu etkileyecek faktör. Geçen yıl petrol fiyatlarındaki %25’lik gerileme cari açığa 0.2 puan olumlu katkı yaptı. Bu yıl bu mertebede bir  gerilememekle beraber, düşük petrol fiyatlarının olumlu etkisi devam edecek.

Büyüme yüzde 4’e yaklaşacak

Enflasyon dinamiklerine baktığımızda farklı bir döneme girebiliriz. Gıda ve enerji hariç çekirdek enflasyon %9.5’e geldi. Bu artışta kur etkisi önemli ve buradaki ivmelenme manşet enflasyona yukarı yönlü yansıyabilir. Kur geçişkenliği ve bunun talebin toparlanma gösterdiği dönemde fiyatlara daha hızlı ve daha yüksek oranda yansıması önemli.  Son 1.5 senede yaşanan döviz kuru geçişkenlik oranı uzun vadeli eğiliminin gerisinde idi. Uzun vadeli eğilim: Her %10’luk kalıcı kur artışının 1 yıl içinde fiyatlara 1.5 puan yükseltmesi. Ancak gerçekleşme bunun oldukça altında kaldı.

Talep toparlandığı sürece, bu katsayının yukarı yönlü düzeltme yapması ve beklentilerin ötesinde bir enflasyonla karşılaşmamız mümkün.

Ayrıca asgari ücrete yapılacak artışların yıl sonu enflasyonunu 1 puan yukarı çekeceğini hesaplıyoruz.

Bu gelişmeler, 2016 sonu beklentimiz olan %8 enflasyon üzerinde yukarı yönlü risk oluşturuyor. Bunun politika implikasyonu para politikasının aşağı yönlü esneklik alanının bir süre daha olmayacak olması.

Büyüme açısından, hükümet tarafından verilecek ek destekler hane halkı tüketimini destekleyecek.  Kurun geçtiğimiz yıllara göre daha sakin bir seyir izlemesini bekliyoruz. Risk primleri üzerinde yurt dışı jeopolitik gelişmeler önemli; yurt dışı borçlanma kaynaklarında önemli bir sıkılaşma olmadığı takdirde büyümenin %4’e yaklaşabileceğini bunun yaklaşık 3 puanının tüketimden gelebileceğini değerlendiriyoruz. Yatırımlarda bir miktar artış beklerken, net ihracatın büyümeye katkısının negatif olacağını değerlendiriyoruz.

Yapısal reformlar verimliliğin artırılması için gerekli

Petrol fiyatlarındaki düşüş, petrol üreten ülkelerden petrol tüketen ülkelere bir gelir transferine yol açıyor. ABD ve avro bölgesi ucuz petrol fiyatlarından yarar sağlayacak. ABD’de büyümenin itici faktörü hane halkı tüketimi ve konut yatırımları bu dinamikten olumlu etkilenecek. Dolardaki değerlenme dış talep açısından olumsuz olsa da, Fed ekonominin 2016’de %2.4 büyümesini bekliyor. Avro bölgesinde de zayıf avro, destekleyici para politikası ve düşük faizler ve düşük petrol fiyatlarının olumlu etkileriyle görünüm daha olumlu ve tüketime destek verecek. Ancak, önemli çabalara rağmen, hala borç seviyeleri yüksek ve 2016’nın ilk çeyreğinde reel büyüme oranı ancak 2008 başındaki seviyesine yeniden dönebilecek. 2016’da AB’de, hükümetlerin yapısal reformlara hız vererek arzı canlandırmaları bekleniyor.

Yapısal reformlar aynı zamanda verimliliğin artırılması için de gerekli ve global anlamda birçok ülke için geçerli bir sorun. Verimlilik artışı teknoloji ağırlıklı bazı sektörlerde yaşanırken, genel anlamda geçmiş dönemlere göre gerilemiş durumda ve bu global bir sorun.

Gelişmekte olan ülkelerde de verimlilik artışı sermaye birikimini sağlayacak faktörlerden, eğitim, emek ve işgücü piyasalarını içeren kapsamlı bir reform programını gerektiriyor. Örneğin Türkiye’de 1980-2010 arası reel ekonomik büyüme %4.2 oldu. Bunun sadece %0.2’si verimlilik artışından kaynaklandı. %2.6’sı sermaye yatırımlarından geri kalanı ise işgücü katkısından kaynaklandı. Yatırımlar da daha çok yurt dışından finansman ile karşılandı bu da Türkiye’nin daha fazla borç biriktirmesini getirdi ( 1990: dış borç/milli gelir: %26; 2015: %53). Büyümeye verimlilik ve sermayenin katkıları arasındaki yüksek fark da bize bu yatırımların birçok sektörde sürekli bir verimlilik artışına yol açmadığı fikrini destekliyor.

Otomotivde hedef dış ticaret dengesini pozitife çevirmek

Otomotiv sektörünün ihracatımız içindeki payı 2000 yılından itibaren artıyor. 2000’de %6.3 olan pay; kriz öncesinde %16’ya gelmiş, kriz sonrasında ise halihazırda yaklaşık %13 seviyesinde. Ancak, 2010’dan itibaren – 2014 hariç olmak üzere-  otomotive net dış ticaret dengemiz ekside sürüyor.- Hedefimiz; verimlilikteki artışlarla beraber net dış ticaret dengesini pozitife çevirmek olmalı.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next