Sabancı Ünv. Finans Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Özgür Demirtaş Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Dünya, ekonomik ve siyasi dengelerin değiştiği bir yılı daha geride bırakıyor. Dünya ekonomisinin en önemli temel yapı taşlarından olan ABD, AB ve Japonya’nın, 2015’te nasıl bir ekonomik tablo sergileyeceği ve Türkiye’nin bu tablonun neresinde olacağı, merak konusu… 2014’ün, büyüme açısından sıkıntılı bir yıl olduğunu belirten Sabancı Üniversitesi Finans Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Özgür Demirtaş, 2015 öngörülerini, dünya ekonomisinin nasıl şekilleneceğini ve otomotiv pazarının Türk ekonomisindeki yerini anlattı.

Türkiye’nin ekonomik yapısı hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Ekonomik ve sosyal reformlar her ülke için değişik süreçler izler, zordurlar. Ancak bazı ülkeler bunu toplumsal birlik içinde gerçekleştirir. Bazılarının reform yapabilmesi için ise ilk önce bir kazayla karşılaşması gerekir. Türkiye’nin yakın geçmişine baktığınızda ikinci grupta olduğunu görürsünüz. Türkiye büyük ekonomik krizlerle çarpılmadan radikal reformlar yapmayan bir ülke.

2001 krizinin ardından dibe vuran ülke, bankacılık reformunu ancak o zaman yapabildi, mali disiplinini ancak o şekilde sağlayabildi. Bu açıdan 2001-2007 arasında ekonomik açıdan doyurucu reformlar yapıldı. Ancak 2008-2014 arasının bu açıdan verimli kullanılmadığını görüyorum. Dünya ekonomik krizlerle vuruldu. Gelişmiş ülkeler bu krizi para basarak aşmak istedi. Etraf bol parayla doldu. Bol dolar, değerli TL’yi doğurdu. Değerli TL, Türkiye’de insanların para harcamasını kolaylaştırdı (insanlar daha zengin hissetti). Aynı zamanda bol dolar, Türkiye’nin de parçası olduğu gelişmekte olan piyasalara girdi. Doğrudan yatırımların Türkiye’ye girmesi bir artıydı. Ancak o paranın Türkiye’ye girmesinin ötesinde nasıl kullanıldığı daha önemliydi.

 Şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

2008’den itibaren Türkiye’nin bol para ortamını tam olarak doğru kullanamadığını düşünüyorum. Bu konuda önceleri çok daha iyimser olmakla beraber, reformların geciktiğini gördükçe üzülüyorum. Türkiye an itibarıyla 2000’lerin başında yaptığı reformlar sayesinde, devlet borcu, bütçe dengesi, faiz harcamaları gibi konularda çok iyi durumda. Ancak OECD tarafından yapılan birçok endeks içinde de çok kötü durumda, hatta sonlarda. Kişi başına düşen milli gelirin düşüklüğü, öğrenci başına yaptığımız harcamada sonlarda olmamız, öğrencilerimizin diğer ülkelerdeki gençlerle karşılaştırıldığında çok düşük sınav sonuçları elde etmeleri, iş yapma kolaylığı değil iş yapma zorluğu listelerinde başa oynamamız, artan siyasi riskler, cari açık düşerken dahi bunun düşen büyüme kaynaklı olması gibi birçok konu reform bekliyor. Ekonomik açıdan olayın röntgeni bu şekildeyken sosyal tabloda da benzer bir durum mevcut. Türkiye’nin güçlü ekonominin, toplumsal barış ve sükunetten geçtiğini anlaması lazım. Toplumsal barışı sağlayamamış ülkelerin durumu bizlere ders olmalı. Bunu başaramayanlar sürdürülebilir bir büyüme gerçekleştiremezler.

2014, büyüme açısından sıkıntılı bir yıl oldu

2014’ü Türkiye ekonomisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Büyüme hızı, istihdam, ihracat, cari açık gibi alanlar ışığında nasıl bir değerlendirme yapabilirsiniz?

2014, büyüme açısından sıkıntılı bir yıl oldu. Ben büyüme rakamını yüzde 3.5 seviyesiyle kapatacağımızı çok önce verdiğim röportajlarda belirtmiştim. Hala aynı görüşteyim.

Peki tüm Avrupa bu şekilde küçülürken bu iyi bir büyüme rakamıdır diyebilir miyiz? Maalesef hayır. Türkiye gibi nüfus artış hızı olan bir ülke için yüzde 5-6 büyüme aslında küçülme demek. İşgücüne yeni katılacak gençlerin işsiz kalması demek. Bu açıdan büyüme rakamımız sağlıklı değil. Bunun ötesinde büyüme oynaklığımız tehlikeli. Bir yıl yüzde 7 büyüyüp ertesi yıl yüzde 2 küçülmek yerine, iki yıl yüzde 2.5 büyümek daha sağlıklı. Türkiye’nin kuruluşundan bu yana bu şekilde oynak büyüme göstermesinin birçok nedeni var. İhracata dayalı büyüme modeli yerine “İç tüketim ve ithalat” demesi, eğitim bir fabrikasyon şeklinde yönlendirip, aynı tip insan çıkartması, dünyanın bazı belli başlı şirketlerinin bile Türkiye’nin koca bir ülke olarak Ar-Ge’ye ayırdığı paradan daha fazla Ar-Ge kaynağı ayırması… Bu anlamda Türkiye için artan ihracat rakamından ziyade, net ihracat rakamı önemli. Hammadde ve enerji eksiği olan Türkiye’nin tek çıkar yolu katma değerli üretime geçmesi. Ekim’de cari açık rakamı beklenenden az geldi. Bu tek başına güzel bir haber. Ancak cari açığın bu şekilde düşmesinin altındaki neden aslında büyümemizin düşmesi. Petrol fiyatlarındaki düşüş bu iyileşmeyi sürdürecek. Ancak umudumuzu bu tip geçici hareketlere bağlamamız, ekonominin iplerinin elimizde olmadığını gösterir. Cari açıkta düşüş olmakla beraber, finansmanında zorluklar söz konusu. Cari açığın kendisindense, cari açığın finansmanı çok daha önemli. Bu finansmanın da iç tasarruflarımız yoluyla yapılması önemli.

Dünyanın, kısa ve orta vadeli süreci

Önümüzdeki kısa ve orta vadeli süreci ülkemiz ve dünya açısından nasıl görüyorsunuz?

Bu konuya detaylı yanıt vereyim: İlk önce herkesin atladığı uzun vadeden başlayayım.

Uzun Vade: Oldukça iyimser bir insanımdır. Bardağın her an boş tarafını gören biri değilim. İnsanlar günlük yaşamlarındaki felaket senaryoları yüzünden bugüne ait kötümserliklerini ileriye taşıyor. Uzun vade dünya geneli için çok ama çok olumlu olacak. 1800’lerden başlayarak bir grafik çizin. X ekseni zaman, Y ekseni ise insan ömrü, sağlığı, geliri olsun. Göreceksiniz ki bu grafik hızlanarak yukarı gitmiş. Gelecekte teknolojik gelişmeler katlanarak devam edecek. Umduğunuzdan ve hayal ettiğinizden çok daha hızlı bir şekilde çağ atlayan bir dünya göreceksiniz.

Kısa ve Orta Vade: ABD oldukça yüklü bir şekilde para bastı ve piyasaya dağıttı. Bu para, ekonomi canlansın diye dağıtıldı. Ama az bir miktarı kredi olarak bireylere giderken çoğu miktar riskli yatırımlara ve emtia piyasasına kaydı. Sonunda ABD para vermeyi kesti. Yani artık her ay bollaşan ABD doları dönemi sonlandı. 2015 ortasından itibaren de faiz artırımı başlayacak. Yani bol paradan sonra ucuz para da bitebilir. Ancak ABD dünyada tek başına değil. Sorunları daha büyük olan Avrupa, Almanya yüzünden gerekli parasal genişlemeyi yapamadı. Hala da tam yapabilmiş değil. Avrupa bir likidite krizi yaşıyor. Büyüme yok, borç fazla, bütçe açıkları iyi değil. Bölgenin tek lokomotif ülkesi Almanya da ekonomik açıdan zorluk yaşamaya başladı. Şimdi sizler için radikal bir tahminde bulunacağım. Eğer Ocak’la beraber hala Almanya’nın ayak diretmesinden dolayı ECB parasal genişlemeyi büyütemezse (devlet tahvil alımlarına geçmezse) o zaman artık AB’nin ekonomik krizini değil,

AB’nin siyasal krizini, yani dağılma aşamasını konuşabiliriz. Hatta İngiltere ve Almanya arasındaki stresin oldukça artacağını düşünüyorum. Japonya ise parasal genişlemesini artırdı. Çünkü ekonomisi zorda. Tüm bunları neden anlattım? Eğer dünya bu çıkmazda ise ABD kendi başına “Benim ekonomim iyi gidiyor”rdeyip faiz artırımına hızlı gider mi? İşte bu soru ve yanıtı Türkiye için bir umuttur. Kısaca maddelerle özetlemek gerekirse:

a) ABD ekonomisi iyi gidiyor. Paranın bollaşması dönemini bitirdiler. 2015 Haziran’dan itibaren faizleri artırarak paranın ucuzluğunu bitirecekler.

b) Bu, Türkiye gibi dış finansman olmadan yürüyemeyen bir ülke için tehlikeli bir durum.

c) Ancak dünyanın geri kalanı zorda. AB adım atmıyor, atamıyor. Japonya’nın attığı adımlar henüz işe yaramış değil.

d) Dünya bu şekilde ekonomik zorluk içerisindeyken, ABD sadece iç piyasası iyi diye faiz artırımına gitmeyip, süreci bir parça yavaşlatabilir. Bu durum da Türkiye’nin çok işine yarayacaktır. Bizim için bir ümittir. Türkiye’nin böylesine extra bir zamanı çok iyi değerlendirmesi gerekir. İç çekişmelerimizi bir yana bırakıp radikal reform sürecini başlatmamız lazım.

e) Petrol fiyatlarındaki düşüş sürekli olmayacak. Bir müddet sonra kaya gazının maliyetleri gündeme gelecek ve petrol dengelenecek. Bu olana kadarki düşük petrol süreci de Türkiye için bir fırsat.

f) 2015’te sağlıklı bir parasal genişlemeyi başlatamazsa, AB bölgesinde ekonomik krizden sonra siyasi kriz baş gösterecek. Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı olmasından dolayı bu Türkiye’yi etkileyecek. En kısa vade konusu ise bir parça parlak olabilir. Zira yılbaşı döneminde Avrupa ve ABD pazarı canlanacak ve bu canlanma kısmi olarak genişlemekte olan ülkelere yansıyacak. Ancak 2 aylık bu dönemdense, 2015 ve sonrasına odaklanmak zaruri.

FED ve Türkiye

FED’in parasal genişleme sürecinin sona ermesinin Türkiye’ye etkileri nelerdir?

Bir yatırıma para koyarken iki şeye bakarsınız:

a) Size getireceği nakit akışına,

b) Risklerine.

Eğer bir işin riski fazla ise nakit akışı da çok fazla ve stabil olmalı ki o işe yatırım yapın. Eğer bir işin nakit akışı düşük veya dengesiz ise o zaman o işin riski de düşük olmalı ki yine yatırım yapın. İşte, ABD hem düşük riskli bir ülke hem de stabil nakit akışı sağlayabilecek birçok yatırım fırsatı var. O yüzden de para her zaman ABD’yi seçer. Bu gerçeklik FED’in para basmasıyla değişti. 5 trilyon dolarlık fazladan para dünyaya aktı. Bunun bir kısmı Türkiye’ye de geldi. Şimdi bu para gitme aşamasında. Bu parayı burada tutabilmek için ya ülke riskini azaltacağız ya da dış yatırımcıya nakit akışı çok güçlü yatırım fırsatları sunacağız. İkincisi belli bir süreç isteyen zor bir görev. Ama en azından kısa vadede Türkiye siyasi riskini azaltabilir. FED parasal genişleme paketini bitirip faiz artırım sürecine geçtiğinde dolar yukarı gidecek, TL değer kaybedecek ve Türkiye’nin faizlerini indirme lüksü ortadan kalkacak.

“AB’de ekonomik krizin yanında siyasal kriz bekliyorum”

AB, ABD, Çin gibi belli başlı ekonomiler açısından 2015’in nasıl bir yıl olmasını bekliyorsunuz? Yurt içinde ve global arenada meydana gelen gelişmeler sizce Türk ekonomisine nasıl yansıyor?

AB için ekonomik krizin yanında siyasal kriz bekliyorum. Çini ekonomisinde aşağı yönlü riskler var ama hükümetleri nokta atışı teşvik paketleriyle büyümenin yüzde 7 altına sarkmasına engel olacak. Japonya’da “abenomics” denilen operasyonun başarılı olma şansı düşük. Çünkü problem doğru teşhis edilmeden yanlış ilaç enjekte edildi. ABD büyümeye devam edecek. Kısa vadede ABD piyasaları rekorlar kırmaya devam eder. Ancak 2015’te faiz artırımı haberleriyle piyasalarda çok sert düşüşler mümkün.

Orta ve uzun vadeli süreçte kişi başına gelirin seyri için beklentileriniz nelerdir? 2023 için 25 bin dolar kişi başına gelire ulaşma hedefinin mümkün olacağını düşünüyor musunuz?

Türkiye’nin 2023 hedefleri oldukça yüksek hedefler. Bu hedeflere ulaşılması oldukça zor. Bu zorluğu matematiksel olarak göstermek istersek şunları söyleyebiliriz: Şu anda Hindistan,dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi durumunda. Milli gelirleri 1.86 trilyon dolar civarı. Biz ise 17’nci durumdayız. Milli gelirimiz 820 milyar dolar civarında. 10 yıl içinde Hindistan’ın hiç ama hiç büyümediğini düşünelim (ki bu olacak iş değil). O zaman bile Türkiye’nin yılda yüzde 8.6 büyümesi lazım. Eğer Hindistan ortalama bir hızda büyürse, o zaman Türkiye’nin her yıl yüzde 16.7 büyümesi lazım. Bu yıl bile yüzde 3.5 rakamını zor tutturan Türkiye’nin bu rakamlara ulaşabilmesi için çok değişik şeylerin olması lazım. Türkiye’nin mali disiplin alanında ve bankacılık alanında yaptığı reformları genel ekonomiye taşımasını diliyorum. Eğitimden, siyasete kadar daha öngörülü 21’inci yüzyıla yakışan, uzay çağının başladığını idrak eden bir Türkiye diliyorum.

Yapısal reformlarda gelinen nokta

Prof. Dr. Özgür Demirtaş, Türk ekonomisinin yapısal dönüşümüne ve reformlara ilişkin son durumu 12 maddede özetliyor:

1. Son yıllarda yeteri kadar radikal reformlar yapılmadı.

2 .Türkiye doğrudan vergi toplayamadığı için dolaylı vergilere yükleniyor, dünyanın en pahalı benzinini kullanıyor, en fazla ÖTV listelerinde üstleri zorluyoruz.

3 .Vergi sisteminde katma değerli mal üretenle üretmeyenden aynı oranda vergi alıyoruz. Bu eşitlik gibi görünse de aslında kendimizi kandırıyoruz. Bu gelişmeyi engelleyici bir unsur.

4 .Finansal piyasalarımız çok küçük. Bireysel emeklilik fonlarımız eskiye göre çok daha iyi ama yeterli seviyede değil. Tasarrufu canlandırıcı önlemlerde gecikiyoruz.

5 .Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) skorlarına göre öğrencilerimiz dünyada son sıralarda yer alıyor. Bu yüzden inovasyon çıkmıyor.

6 .Şirketler halka açılma kararlarını erteliyor. Halka açılma yolunu yeteri kadar açmıyoruz.

7. Regülasyon yapmamız gereken yerde yapmıyor (örnek: iş güvenliği), daha ölçülü olmamız gereken yerde regülasyon rekoru kırıyoruz. (Örnek: Sermaye Piyasası Kanunları)

8 . Türkiye doğumlu olup dünya çapında bilim insanı olan birçok vatandaşımız bu ülkede değil başka ülkelerde yaşıyor. Neden, diye sormuyoruz. Sorsak, süreci tersine çevirmiyoruz.

9 .Ar-Ge teşviklerinde gitmemiz gereken daha çok yol var. Bölgelerarası farklı teşvik miktarlarıyla sorunu çözemeyiz.

10. Beyaz yaka çalışanlar sanayi şirketlerinden kaçınıyor. Onun yerine plazalarda masa başı işleri tercih ediyor. Mavi yaka sirkülasyonu ise çok fazla.

11 .Üniversite bölümleri arasında planlama yapmıyoruz. Sektörel ihtiyaçları belirleyip mezunları ona göre yönlendirmiyoruz.

12 Sanayi-üniversite işbirliğinde gerilerden geliyoruz. Bu örnekler elbette çok daha detaylı verilebilir. Sonuç itibarıyla Türkiye’nin dünya çapında teknolojik ürün üretip satabilmesi için paradan öte şeylere, insan gücüne ihtiyacı var. O insan gücünün üst düzeyde eğitilmesine ihtiyacı var. Bunun için gerekli olan reform paketleri siyaset üstüdür. Politikacıların üstündedir. Bu, elbirliğiyle girişilmesi gereken bir yoldur.a

Otomotiv sektörü ve Türkiye ekonomisi

Otomotiv sektörü yeteri kadar desteklenmeyen bir sektör. Nokta atışı teşviklerin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuyu iki bacağa ayıralım: Üretim ve Satış.

Üretim bacağındaki otomotiv ana sanayi ve otomotiv yan sanayide kalifiye beyaz yakalı çalışan eksikliği var. Bunun doldurulması lazım. Mavi yaka çalışanlarda ise stabil olmayan bir durum söz konusu. Sektörde yapılan Ar-Ge çalışmaları içinse daha fazla üst düzey mühendise ihtiyaç var.

Satış alanında ise vergi baskıları söz konusu. ÖTV tipi vergilerin zorunluluğunu makro ekonomi açısından, Türkiye’nin doğrudan vergi toplayamamasından anlıyorum. Ancak bu vergilerde seçici indirime gidilebilir. Unutulmamalıdır ki fazla vergi aslında vergi gelirini azaltır. Bu röportajın sonunda, hem dernek üyelerinize hem de dergi okurlarınıza gelecek 5 yıl içerisinde “elektrikli araba” devriminin başlayacağını müjdeleyebilirim.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next